MÜSLÜM FİLMİNİN SENARİSTİ TRABZON’DAYDI

Akoluk yayınevinin katkılarıyla Çağdaş yaşamı destekleme derneğinin organize ettiği ile 6. Kitap ve Kültür Şöleni’nde Hakay Günday rüzgârı esti. Kinyas ve Karya, malafa, Az, Piç, Azil ve daha bir çok kitabın yazarı, son zamanları favori filmi Müslüm’ün senaristi olan Günay sevenlerinin merak ettiği sorulara cevap verdi. Yeni yazan ya da yazmak isteyen sevenlerine önerilerde bulunnurak, yazmakla ilişkisi, senaryo ile kitap yazmak arasındaki farklar, ne zaman bir kitaba başladığı gibi bir çok konuya değindi.

yeniden burada olmak çok büyük keyif aldığını ve böyle bir kitap şölenini gerçekleştiren herkese ve böyle bir buluşmayı sağlayan herkese teşekkür ederek konuşmasına başlayan Hakan Günday açılışı “bu fikir alışverişleri benim için çok önemli olmuştur. Benim işimin yakıtı, ilhamdır. Dolayısıyla burada karşılıklı yapacağımız konuşmalar da ileride başka cümlelerin ilk cümlesi de olabilir. Bir metin üzerinden yola çıkarak insanın kendine ulaşması mümkündür. Burada konuşurken bir nebze de olsa aynaya yaklaşabilirsek ne ala” sözleriyle yaptı.

Planlayarak Projeye Başlamıyorum

Şair Serkan Türk’ün ‘yeni kitap ne zaman’ sorusunu yanıt olarak Günday “yazmakla ilişkim hep çok sağlam oldu. Çünkü ne zaman anladım ki yazmak düşünmenin en iyi yolu. Yazmak insanın dediğim gibi kendini anlamasına imkan verebilecek en iyi araçlardan birisi. Dolayısıyla benim açımdan ister istemez  bir ölüm kalım meselesi yazma işi. Çok ciddiye aldığım bir mesele. Dolayısıyla çok sağlam ama bir yandan da pamuk ipliğine bağlı bir ilişkim var. Çünkü bir yandan da kendisini ciddiye almayan bir iş. Hatta kendisini ciddiye almayınca ciddileşen bir iş yazma işi. O yüzden bırak ne zaman roman yazıp yazamayacağımı bilmeyi, her işten sonra bir daha yazıp yazmayacağımı bile bilmiyorum. Çünkü  hiç bir zaman tasarlayarak planlayarak bir projeye başlamıyorum. Ben, o hikayeyi anlatmadığım için uyuyamayacak hale gelmişsem eğer o zaman oturup yazmaya başlıyorum. Dolayısıyla bu da önceden evvelden ön görülmüyor. 

O Cümleyi Arıyorum

Herkesin kendi kitabı vardır. Siz kendi kitabınızı yazdınız mı henüz sorusuna yanıt veren Günday cevaben siz kendi kitabınızı yazdınız mı?

Yıllar içinde o konu işle ilgili fikrim biraz daha gelişti. Daha basit bir açıklamaya sahip artık bu düşünce biçimi. O da şu; eğer biz size şuradan her birinize bir kalem, bir kağıt versek ve sizden bu salonu resmetmenizi istesek, bu salonun bu insan sayısı kadar resmi olur. Herkes farklı açıdan baktığı için herkes farklı bir salon çizecek. Bunun aynısı yazı içinde geçerli. Ben inanıyorum ki bu dünyada bir cümle var ve bu cümleyi sadece ve sadece siz kurabilirsiniz. Çünkü sizin durduğunuz yerde duran başka kimse yoktur. Sadece siz dünyayı o açıdan görüyorsunuz, inceliyorsunuz ve algılıyorsunuz. Nasıl kar taneleri biricik ise hepimizin dünyaya bakış açısı da biricik. Ben o cümleyi arıyorum ve biliyorum ki ömrüm o cümleyi aramakla geçecek. Belki bulamaya da bilirim. Çünkü bulabilmek adına doğumdan itibaren üzerinize yapıştırılmış etiketlerden olabildiğince sıyrılmanız gerekiyor. Ben bu uğurda yıllar geçirebilirim. Çünkü sadece benim yazabileceğim o cümlenin ne olduğunu çok merak ediyorum.

Beni Ne Rahatsız Ediyorsa Onu Yazdım

Sinema ve dizi olarak Türkiye de baktığımızda, Türkiye’de kötü, klişe ve laçkalaşmış senaryoların yazıldığını düşünüyorum. Çok fazla birbirini tekrar eden diziler var. Ama Hakan Günday’ın yazdığı ‘Şahsiyet’ dizisi bir yapıt ve çok fark yaratan bir dizi. Hakan Günday’ın yazma ve yaratma sürecinde roman yazarı ve senaryo yazarı olarak benzerliği ve farklılığı nedir?

Uyarlama bir senaryo yapacağım vakit ilk önce tekniğin ilk kuralını buldum. En azından benim için kural bu; Önce kitabı aldım çöpe attım ve yeniden o bomboş sayfadan başlayıp, sıfırdan yazmam gerektiğini anladım. Çünkü sadece kağıt ve mürekkep yoktu. Uzun uzun tasvir edilebilecek ruh halleri de yoktu. Bir sahne vardı, yaklaşık 20 metrekare, üzerinde insanlar vardı, sesleri, sözleri vardı. Işık ve hareket vardı, beden vardı. Şimdi benimim bu araçlarla o hikayeyi yeniden kurmam gerekiyordu ve öyle de oldu. Bu benim acımdan çok iyi bir deneyim oldu. Çok şey öğrendim ‘Malafayı’ yazarken ve sonrasında sinemaya ya da şahsiyet gibi bir diziye geçtiğim takdirde de aynısını yapmaya çalıştım. Öncelikle içine girdiğim sanat disiplininin hangi araçlara sahip olduğunu çözmeye çalıştım. Sonrasında o araçlarla hikayeyi inşa etmeye çalıştım. Bu işin teknik tarafı. İşin içerik tarafı hiç değişmedi romanda nasıl çalışıyorsam, orada da öyle çalıştım. Neyin karşısında dehşete düşüyorsam, beni ne rahatsız ediyorsa, aklıma ne yatmıyorsa, neyi anlayamıyorsam onu yazıyım diyerek ve onu yazarak anlamaya çalışıyım diye daima bu rahatsızlıktan yola çıktım.

Kimseye Borcunun Olmadığı Bir İletişim

Sevenlerinden birinin sorduğu ‘yarattığınız, kurguladığız karakterlerinizin kendine has bir hali var ve aslında hepimizin hayatlarına dokunuyorlar. Hepimizden bir şeyler var. Siz yazarken insanların hayatlarına dokunabilmek için mi yazıyorsunuz yoksa değdiniz gibi kendi düşünebilme yolunuz mu bu?

Yazma eylemi yalnız yapılan bir iş. İster stadyumda dur ister çölün ortasında hiç fark etmez. En nihayetinde yazdığın cümleler ilk senin kafatasında canlanıyordur. O yüzden yapayalnız bir iştir. Okuma işi de öyledir. Okumak da mutlak yalnız yapılan bir iştir. İster otobüste oku, ister metroda oku. Sen o cümleleri nasıl algılamak istiyorsan öyle algılarsın, anlarsın. Nasıl hayal ediyorsan o tasvir edilen yerleri, öyle hayal edersin ve bu iki yalnızlıktan olağanüstü bir iletişim çıkar ortaya. Bu iki insanı yan yana koysan, yazarla-okuru, belki bu kadar iyi anlaşamazlar. Hatta muhtemelen hiç anlaşamazlar. Ama o metin sayesinde o iki yalnızlıktan müthiş bir iletişim çıkması muhtemel. Dolayısıyla kimsenin kimseye borcunun olmadığı bir iletişimdir okur-yazar ilişkisi benim açımdan.

En Büyük Tezgâh Mutlu Son

Kitapların sonlarıyla ilgilenmeseniz de, siz de sonradan bir okuyucu olarak kitabınızı okuduğunuzda sonuna dair yaptığınız yorumu merak edenlere Günday “Bir zamanlar şöyle düşünürdüm. Derdim ki öyle bir son yazacağım ki, daha doğrusu kitapların öyle bir sonları olmalı ki o son sayfa da olmalı bu. Ve yanlışlıkla son sayfa koparsa eğer romanın sonu tamamen farklı anlaşılıyor olmalı. Bunu birkaç kere denemiştim. Bunu ‘Zargana’ da ve  ‘Kinyas ve Karya’ denedim. Son sayfada bir kelime vardır eğer o kelimeyi okumayı unutursanız roman başka biter, okursanız başka biterdi. Çünkü gerçekten umurumda değildi romanların sonları. Onun için, bu oyunları rahatlıkla yapabiliyordum. Fark ettim ki insanı romanlarda en çok çeken tezgahlardan biri son. Mutlu son yatırım yapabileceğiniz bir şeydir. Ne anlatırsanız anlatın eğer sonu mutlu sonsa bunun müşterisi vardır.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber