banner240
banner237
banner238

Hafızamız bize hatırlatmaktadır ki, Türkleri İstanbul’dan çıkarmak ve İstanbul ile boğazlar üzerinde milletler arası bir denetim kurmak. Osmanlı toprakları içindeki Arapların bağımsızlıklarını sağlamaları halinde hukuken tanınmaları konusunda fikir birliğine varanlar, bu gün de Türk Devletinin coğrafyada ki haklarını görmemezlikten gelmektedirler. ABD’nin yeni Başkanının tepkisiyle Müslümanların tecrit edilmesi kararı tamamen sonuçlanmasa da mahkemenin onayladığı görülmektedir. Bu kararda Müslümanlara karşı tarihten gelen insafsızlığın varlığı bulunmaktadır. Hz. Osman döneminde de Mekke şehir devletinde sadece Müslümanlar yoktur. Çoğu müşrik olan bu toplumda, tamamen dinsiz olanlar çok az sayıda bile olsa, Yahudiler, Hristiyanlar, Hanifler vs. din salikleri vardır. Fakat Devlet, bütün bu gruplar içerisinde, sadece Müslümanlara düşmandı. Onların dinlerine karşı geliyordu. Tıpkı bu gün olduğu gibi… Daha çok demokrasi diye karıştırdıkları halkı Müslüman olan birçok ülke vardır ki, o ülkelerde yaşayan Yahudi ve Hristiyanlar dinleri nasıl bir hayat yaşamayı gerektiriyorsa, öyle yaşamalarına karşın, Müslümanlara, Müslümanca yaşamalarına yasak ve engeller konulmaktadır. Günümüzde de bu yayılmacı uzlaşmacılar Müslümanları baskı, sürgün, zulüm ve soykırıma tabi tutmaktadırlar. Bu gün bile anlayışlarının farklılaşmadığının görülmesi mümkündür. Kendi ülkelerinde Müslümanların ikametgâhlarına baskınlar yaparak evlerinden, anne ve babalarından zorla alınan çocukların Hristiyan yapılması vahşeti hangi insanı anlayışla değerlendirilir. Ortadoğu’da ki, mazlum milletlerine karşı en acımasızca uygulamalar bunların hedefleridir. Kendi vatanlarında bile Müslüman milletlerinin hakkına karşı hiçbir yaptırımı olmayan yayılımcı uzlaşmacılar kötü niyetlidir. Alçaklıkta sınır tanımamaktadır. Bakın tarihe kısaca bakalım, Paris konferansı neyi planlamıştı. Paris’te 32 devletle toplanılmıştı. Toplanan 32 devlette söz sahibi olan, İngiltere, Fransa, İtalya ABD’den oluşmuştu. Bu komitenin amacı Osmanlı devletinin mirasını paylaşmaktır. Ve Türk milletinin ve topraklarının üzerindeki ortak mutabakatta asıl söz sahibi olanların adına da “Onlar Komitesi” adı verilmiştir. Kendi menfaatleri için anlaşamayan yayılımcı uzlaşmacıları Cont Sforza şu sözlerle ifade etmiş ve Paris konferansındaki çatışmayı izah etmiştir. “Paris barış konferansında her devletin kendince amaçları bir kargaşa oluşturdu. Fransızlar, Ren nehrinde kendi meseleleriyle öylesine meşguldüler ki, onlar için çok daha az hayati bir konuda İngilizlere açıkça karşı çıkmayı göze alamadılar. İtalyanlar için de durum farksızdı, Çünkü onlarda Adriyatik problemiyle uğraşıyorlardı” Mevlana’nın değişiyle; Herkes kendi bildiğindedir. Tutkunların milleti de, Devleti de yoktur.

Yayılımcı uzlaşmacılar, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesinin o kadar kolay olmayacağını anlamışlardı. Her türlü savaş gücünden mahrum bırakılmış ve tam bir acze itilmiş olsa da hala güçlü konumu bulunan Türk’leri, göz ardı edemeyenler, onlar konseyi, ABD Hükümeti, Türk delegelerinin Türkiye’ye dönebilecekleri kararına varmıştır. Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı hareketin yayılımcı uzlaşmacılara meydan okuması şeklinde değerlendirildiğinde işgalci devletleri daha da hiddetlendirse de, köklü devlet geleneğine sahip Türk milletinin ve Müslüman dünyasının kolay lokma olmayacağının anlaşılması olacaktır. Bu günde tarihten günümüze hedefleri doğrultusunda su üstüne yazı yazanlardan yayılımcı uzlaşmacılar, onlar konseyi ve ABD hükümetinin amaçlarının aynı olduğu ortadadır.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1

banner220



Günebakış Trabzon Haber