Kuruluş ile kurtuluş arasında yaşadığımız yüzyıllar zaferleri ile mağlubiyetleri ile kudret ve ıstırapları ile millet olmamızı yoğurdu. Devlet, bayrak, vatan duyguları gelişti. Böylece aşiretler ve benzeri topluluklar olmaktan kurtulduk. Bugünkü Ortadoğu ülkelerinden farkımız budur. Bu millet olma özelliğimiz bizleri her dönem, her zaman dünyada oyun kurucu olmamızı sağladı. Olmazsa olmaz ülke, millet konumunda tutmaktadır.
Ancak gelinen noktada bizleri biz yapan değerlerden uzaklaşır olduk. Bir yarış içine girdik. Bu yarış maddiyat ve mevki yarışı. Mevki sahibi olan diğerlerini hor görür oldu. Maddi durumu iyi olan çevresini aşağılar tutum sergilemektedir. Bu tutum, bu gösteriş bizler için ve çocuklarımız için bir yarış başlattı.
Bu yarış her birey için ya çok zengin olma hayaline kapıldı. Ya da iyi bir mevki elde etme beşine düştü. Toplumdaki aile büyükleri ve devlette bu yarışa çanak tuttular. Bu yarışın başlaması ile bizde millet olma duygularını kaybeder olduk.
Bu yarışa öyle kapıldık ki herkes vali, mühendis, savcı, başkan olacak algısı yaratıldı. Bu algı ile ne aşçımız, ne ustamız, ne tamircimiz, ne çiftçimiz nede çobanımız kaldı. Artık bu işleri yapanları Afganistan’dan, Suriye’den gelenlerden alıyoruz.
Aslında herkes okutalım algısı ile liyakatsiz dişçi, doktor, mühendis, siyasetçi ve benzeri insanlar yetiştiriyoruz. Bir makam ve maddiyat uğruna sonrada pirincin taşını temizle. Nasıl temizlenir. Yanlış ameliyat, hatalı bina, adaletsiz hukuk ve haksız yönetim. Okumuş cahiller oluyoruz. Çiftçide, aşçıda, ustada okuyacak. Liyakatli meslek sahibi olacağız. Neyi yapabiliyorsak onu en iyi şekilde yapacağız ki yüzyıllardır süren millet olma olgumuz, duygularımız, vatan sevgimiz devam etsin.
Yani liyakatsiz vali, mühendis ve benzeri olacağımıza liyakatiyle yaptığımız iş sahibi olalım. Yoksa gün gelir mühendis ustanın aldığı maaşın yarısını alamaz oluruz. En önemlisi de gün gelir yaptığımız valiye görevlendirilecek ne yer kalır ne millet!