Trabzon Haber ve Trabzonspor Haber
2025-05-25 00:06:57

Son Bakışın Hatırası

BURHAN GÜL

burhan.gul.23@gmail.com 25 Mayıs 2025, 00:06

Pencereden süzülen güneş ışığı yüzüne vururken Kerem zamanın nasıl da hızla aktığını düşünüyordu. Üniversitenin son yılına girmişti ve bu düşünce bile tuhaf bir hüzünle karışık heyecan uyandırıyordu içinde. Otobüsün camına yaslanmış ve İstanbul'un gürültüsünden uzaklaşıp Balıkesir'in dinginliğine doğru yol alırken hayatının en önemli karşılaşmasına hazırlıksızdı.

Bursa otogarına yaklaşırken trafik sıkışmıştı. Şoför mola vereceklerini anons ettiğinde Kerem gözlerini orta kapının yanındaki koltuğa doğru çevirdi. O anda gördüğü manzara hayatının geri kalanında hafızasına kazınacaktı: Sarı saçları omuzlarına dökülen, yeşil gözlerinde derin bir hüzün taşıyan genç bir kız yanındaki koltuğa yerleşiyordu. Kızın zarif hareketleri ve düşünceli bakışları Kerem'i büyülemişti. Farkında olmadan ona bakakaldığı o an kız da başını çevirip gözlerini Kerem'in gözlerine dikti. İki yabancı arasındaki bu elektrik yüklü bakışma sadece birkaç saniye sürdü ama Kerem için sonsuzluk kadar uzun geldi.

Balıkesir otogarına vardıklarında Kerem yorgunluktan uyuyakalmıştı. Aniden duyulan fren sesiyle irkildiğinde ilk işi yanındaki koltuğa bakmak oldu. Boştu. Panikle valizini kapıp dışarı fırladı. Kalabalıkta gözleri tam minibüse binen o sarışın kızı aradı. Ve sonunda onu gördü yeşil gözleri hâlâ zihninde canlıydı. "Dur!" diye bağırdı ama sesi trafiğin gürültüsünde kayboldu. Minibüs uzaklaşırken Kerem dizlerinin üzerine çökmüş ve nefes nefese kalmıştı. İçinden bir ses "İlk defa birinden böyle etkilendim ve onu kaybettim..." diyordu.

Ertesi hafta üniversiteye döndüğünde kampüs otobüsüne binerken aklı hâlâ o yeşil gözlerdeydi. Enes'le sohbet ederken gözleri aniden camdan dışarıya kaydı. Kırmızı körüklü otobüsün arka penceresinde tam da o anda dışarı bakan o gözleri gördü. İkisi de donup kaldı. Otobüsler ayrılırken bile bakışlarını ayıramadılar.

"Kimdi o?" diye sordu Enes merakla.

"Bilmiyorum," diye mırıldandı Kerem ama kalbi deli gibi çarpıyordu.

Bir ay boyunca kampüsün her köşesinde o gözleri aradı. Her sarışın kız gördüğünde kalbi hızlanıyor sonra hayal kırıklığına uğruyordu. Ta ki bir cumartesi günü alışveriş merkezindeki piyanonun başına oturup çalmaya başlayana kadar. Notalar parmaklarının altında canlanırken bir alkış sesi duydu. Başını kaldırdığında karşısında o yeşil gözleri gördü.

"Çok güzel çalıyorsunuz…" dedi kız, dudaklarında utangaç bir gülümsemeyle.

Kerem'in dili tutulmuştu. "Be-ben Kerem…" diye kekeledi.

"Ben de Dilara…" diye karşılık verdi kız ve o an ikisi de hayatlarının artık eskisi gibi olmayacağını hissettiler.

Aylar birlikte geçip gitti. Kütüphanede ders çalışıyor, şehir parklarında uzun yürüyüşler yapıyor ve küçük kafelerde saatlerce konuşuyorlardı. Kerem, Dilara'nın kitap okurken kaşlarını çatışını, en küçük şeylere bile heyecanlanışını ve geceleri yıldızlara bakarken gözlerinde parlayan ışığı seviyordu.

Ta ki o kara gün gelene kadar. Telefon çaldığında kardeşi Ali'nin hıçkırıklarını duydu:

"Abi... babamız... kalp krizi..."

Kerem'in dünyası başına yıkıldı. İstanbul'a koştu ve cenazeye yetişti. Babasının soğuk yüzüne son kez bakarken artık ailesinin tek dayanağının kendisi olduğunu anladı.

Balıkesir'e döndüğünde Dilara onu bekliyordu. Ama Kerem ona yük olmak istemedi. "Bitti…" dedi sesi titreyerek. "Bundan sonra... biz yokuz." Dilara'nın gözleri doldu ama Kerem arkasını dönüp gitti. Onu korumak için sevgisinden vazgeçmişti.

Aylar sonra Dilara televizyonda bir haber gördü. Ekranda Kerem'in fotoğrafı vardı. Elleri titreyerek odasına koştu Kerem'in yazdığı mektupları çıkardı. Son mektupta şunlar yazıyordu:

"Sevgili Dilara,

Seni sevdim. Belki de hayatımda ilk defa bu kadar saf, bu kadar gerçek bir şey hissettim. Ama hayat bana seni hak etmediğimi gösterdi. Babamın yokluğunda aileme bakmak zorundayım. Senin geleceğini mahvetmeye hakkım yok. Affet beni.

Her zaman senin olan, Kerem."

Dilara mektubu göğsüne bastırıp hıçkırarak ağladı…

"Gözlerindeki o son bakış, bir vedadan çok daha fazlasını taşıyordu. İçinde kaybolduğumuz bütün yarım kalmış hayallerimiz, hiç söyleyemediğimiz bütün kelimeler ve asla yaşayamayacağımız bütün o güneşli sabahlar vardı."

Burhan GÜL

Yüksek Makine Mühendisi