Salgın politikasını Bilim Kurulu mu belirliyor, Diyanet mi?

'AKP'nin ileri demokrasisi böyle işliyor, buna alıştırdılar'

Gazeteci Şule Aydın ilk olarak TKP Genel Sekreteri Okuyan'a Meclis'e gelen dokunulmazlık dosyalarını sordu. Okuyan şöyle yanıtladı:

"Fezlekeler bekletiliyor, ihtiyaç halinde Meclis'e getiriliyor. Liste de kabarık. Bu çok şaşırtıcı bir olgu değil. '128 milyar nerede' anlamadığım ölçüde iktidarı rahatsız etti. Parti binaları basılmaya başlandı. Herhalde fezlekeler de onun devamı. Ana muhalefet partisi liderine gelmesi önemsenecek bir olgu ama bu kadar çok vekile yönelik saldırı ardından özel bir önem de vermemek gerekiyor. AKP'nin ileri demokrasisi böyle işliyor. '128 milyar nerede' olayı büyük tabi. Kırılgan ekonomide önemli bir sarsıntı. AKP'nin daha önce defalarca bu durumla karşılaşmış olmasına rağmen bu sorudan bu kadar paniğe kapılmasının nedeni daha fazla sorgulamaya tahammülleri olmaması. Bu agresiflik ne kadar yarar AKP'ye bilemiyoruz. Özel harekat polisleriyle parti binası basmak AKP'yi de yaralayabilir. Benzer tepki 2013'teki yolsuzluk dosyalarına verilmiş, haberler yasaklanmıştı. Soruşturmalar başlamıştı. Aynı yöntemi uyguladıkları görülüyor."

'Önlemler bilim ışığında toplumun çıkarları için alınmalı; Diyanet'e göre değil'

Aydın salgınla mücadele kapsamında açıklanan yeni kararları sordu. Okuyan iktidarın başından beri salgınla mücadele gibi bir niyeti olmadığını söyleyerek şöyle devam etti:

"Salgının halkın üzerindeki etkisiyle ilgilenmiyorlar, başınızın çaresine bakın dediler. Sağlık politikaları açısından da anlamsız bir paket yayınlandı. Biz TKP olarak da bir açıklamada  bulunduk. Bu kısıtlamalarda tartışmalı ayrıntılar var. Gece yasak başlama saatinin geri çekilmesi, insanların iki ayağını bir pabuca sokmak demek. Toplu taşımada da yoğunluk olacak. Sonra insanları suçlayacaklar. Kimileri iftar saatlerini rahatlatmak istediler diyor ama açık ki, bilim ve toplum çıkarları doğrultusunda karar verilmeli; Diyanet'e göre değil. Tüccar kafası ve imam kafası ile yönetilmeye çalışılıyor salgın. Tüccar kafası, büyük patronların ekonomisi ile ilgileniyorlar. İmam kafası ile de dinsel referanslar üzerinden hareket ediyorlar. Dün 10 yaşından küçük çocuğu olan kadınlara çocuklarına rahat bakmaları için yapılan düzenlemelerden' söz edilmesi de buna işaret ediyor. Niye 10 yaşından küçük çocuklara kadınlar bakıyor?

Eğer aşılamada yeni bir hamle yapılmazsa, açık ki Türkiye ağır bir yaz geçirecek. Yavaş giden aşılama mutasyona davet çıkarıyor, bilim insanlarına göre. 15 günlük önlemlerin kalıcı fayda sağlaması imkansız. AVM'ler de ısrarla açık bu arada. Hangi mekanlar salgını yayıyor bilmiyoruz, istatistikler açıklanmıyor. Bir başka örnek spor karşılaşmaları. Yüzlerce takım ve birçok branş var. Ama para dönüyor ve inatla devam ediyorlar. Ama okullar hakkındaki veli ve eğitimci baskısı işe yaramıyor. Bir kuşağın eğitim hakkı elinden alınmış durumda. Uzaktan eğitim masaldan ibaret. Salgın yönetimimiz emekçi halkın ekonomisi ile ilgilenmiyor. Restoran, kafe-bardan zaten hükümet kurtulmak istiyor. Buraların kapanmasıyla ortaya çıkacak işsizlikle ilgilenmiyorlar. Maske dağıtmıyorlar. Günde 3-4 kez değiştirilse aile ekonomisine inanılmaz bir yük getiriyor. Aslında maliyeti düşük bir şeyi halka sağlamayan, sağlamak istemeyen bir hükümet var. İnsanların yaşama hakkını hiçe sayan br salgın politikası izliyoruz."

'TKP aşı patenti tartışmalarıyla ilgili girişimde bulunuyor'

Aşı meselesiyle ilgili de konuşan Okuyan, dünyadaki ilaç tekelleri ve emperyalist devletlerin politikalarının insanları dar boğaza soktuğunu söyledi. Aşıdaki patent hakkına karşı mücadele edilmesi gerektiğini belirten Okuyan, TKP'nin bu konuda uluslararası bir girişimde bulunduğunun haberini verdi. Aşıda, bilimsel çalışmalarda patent olmayacağını ifade eden Okuyan, bunun insanlığın yüzyıllardır mücadele ederek elde ettiği ortak kazanımlar olduğunu ve birtakım şirketlerin kâr etmesi için kullanılamayacağını söyledi.

Sağlık Bakanı'nın halkı sorumlu tutan açıklamalarını hatırlatan Aydın, Okuyan'a "siz kendinizi sorumlu hissediyor musunuz?" diye sordu. Kendisini sorumlu görmediğini söyleyen Okuyan, kendi sorumluluğunu yerine getirmesi gerekenin iktidar olduğunu ve iktidarın önce Ayasofya ve kongre gösterilerine bakması gerektiğini ifade etti.

'Bölgede gerilim hızla tırmanıyor'

Programın ikinci bölümünde Şule Aydın dış politikayla ilgili sorularını yöneltti. Rusya ile ilişkileri değerlendiren Okuyan şunları söyledi: 

"İki iktidar da temkinli bir dil tutturuyor. İki ülke arasında ciddi bir ekonomik ilişki var. Biz dostuz demeye devam edecekler. Ama 2 ay öncesine göre iki ülke arasında bir gerilim var. Uçuşların durdurulması kararının tek başına salgınla ilgili olduğunu düşünmüyorum, ilişkiler iyi olsa durdurulmazdı. Binlerce tır da bekletiliyor aynı zamanda. Bir takım sorunlar var. Öte yandan yine de diplomatik dil kullanmaya devam edeceklerdir.

Geçtiğimiz dönem Ukrayna konusunda yoğun bir hareketililik oldu ve olmaya devam ediyor. Karadeniz'e iki tane ABD gemisi çıkıyor. Aynı sırada Rusya'da deniz tatbikatı başlattı, NATO Ukrayna ile ilgili özel bir toplantı gerçekleştirdi. Rusya'nın Ukrayna'nın kendisine yakın bölgedeki askeri harekletliliğe ilişkin açıklamaları da sertti. Ukrayna kritik bölgelerde 'terörle mücadele timleri oluşturduğunu' açıkladı. Gerilim hızla tırmanıyor. Biden Rus tarafını yoklamaya dönük hamle yapmak istemiş olabilir. Daha önce Biden Putin'in görüşme teklifini reddetmişti. Şimdi Biden teklif etti, görüşmeyi kabul etti. Bu zirve ne zaman gerçekleşir ayrı. Savaş tehdidini bertaraf için bu görüşmede tabii insalık adına yarar var. Ama öte yandan ABD'nin politikasına baktığımızda, Ukrayna'nın NATO'yu kışkırtmaya dönük tavrı ve Türkiye'nin Ukrayna işbirliği ile beraber gerginlik artmış durumda. 15 gün öncesine kadar duymadığımız açıklamalar yapıyor Rusya, Türkiye ile ilgili. Rusya basınında Türkiye'ye ilişkin eleştiriler ve kaygılar dile getirilmeye başlandı."

'Kanal İstanbul Montrö'yü tartışmaya açar, aksini söyleyenler iyimser davranıyor'

Aydın'ın Montrö ve Kanal İstanbul ile ilgili sorusuna ise Okuyan şöyle yanıt verdi:

"Rusya, 'Kanal İstanbul Türkiye'nin kendi kararıdır ama Montrö'ye dair kaygılarımız var, tartışmaya açılmamasını diliyoruz' gibi bir yaklaşım geliştirdi. Erdoğan da Montrö ile alakası yok dedi ama biz de onu diyoruz zaten. Erdoğan masaya vurup sesini yükseltince sorunu çözmüş olduğunu düşünüyor. Kanal İstanbul tamamen egemenliğimizi sağlayacak diyor Erdoğan. Bu yeni bir kanal tabii Montrö'yü boşa çıkarmıyor ama Kanal İstanbul Montrö'nün bağlayıcılığından kurtulan bir su yolu, tartışılmasına neden olacak. Montrö bağlamıyor Kanal İstanbul'u. Şu açıdan bağlıyor, Karadeniz'de bulunacak gemilerin tonajı, belli onu da çözüyorlar. Gürcistan krizinde çözdüler. Arıza bildiriyorlar. Gemi arızalandı diyerek bir limana çekiyorlar! Kanal İstanbul Montrö'yü tartışmaya açar, bu konuda iyimser davrananlar haklı değil. Çanakkale Boğazı ne olacak peki, orada da bir kanal açmaları önünde engel yok.

Boru hatları meselesi tartışması da var. Enerji nakil hatlarıyla ilgi boyutu unutulmamalı. Baltık'tan bir akım var ve ABD bunu engellemeye çalışıyor. Almanya'da neredeyse yüzde 90'ı tamamlanmış hat için 'Geleceği Rusya'ya bağlı' dedi. Rusya Türkiye ile işbirliği adına çok sayıda hat geçirdi ve tüm bunlar da meselenin parçası. Çatışmanın birden fazla nedeni var yani ve kimse yarın çözüm beklemesin. Ukrayna ile ortak açıklamada 'Dostum Putin' hikayesini dinlemeyeceğini, kararlı olduğunu Türkiye ilan etti. Erdoğan'ı istese Putin sıkıştırır' anlayışı bence doğru değil. Türkiye de kolay kolay doğrultusu değiştiriilecek bir ülke değil. Bunun Erdoğan'la ilgisi yok. Türkiye kapitalizmi gelişti. Rusya'nın da doğalgazını satmaya ihtiyacı var. Onun da canı yanıyor. O yüzden zor bir dönem olacak. Umuyoruz ki bu hükümet Türkiye'yi yeni bir sıcak çatışma içine çekmez."

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber