banner240
banner237
banner238

Bakan Zehra Zümrüt Selçuk’u Kadınların Kazanılmış Hakları Aleyhine Çalışmaktan Vazgeçmeye Çağırıyoruz!

Selçuk 16 Ekim’de yaptığı açıklamada, Medeni Kanun’da düzenlenen yoksulluk nafakasının süreye bağlanmasını tekrar tartışmaya açma talebini dile getirdi. Uygulamada boşanma davalarında eğer kadın çalışıyorsa genellikle yoksulluk nafakası bağlanmamaktadır. Nafaka asıl olarak ev kadınları açısından önem taşımaktadır. Ev içi emek de, aynen ev dışındaki emek gibi ekonomik bir değere sahiptir. İster ev içi ister ev dışı olsun, her iki emek de ailenin geleceği, huzur ve refahı için harcanmaktadır. Medeni Kanun’daki nafaka ve mal rejimleri ile ilgili düzenlemeler bu gerekçeyle yapılmıştır. Bu nedenle, Medeni Kanun’un tek bir kelimesi bile değiştirilmemelidir. Ayrıca uygulamada yargı eliyle nafaka hakkına erişimin engellenmesi gayretlerinden de vazgeçilmelidir. Nafaka süresinin hakimlerin takdirine bırakılması önerisi kabul edilemez. Her alanda “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramına saldırıldığı, üniversitelerde, hakim ve savcıların meslek içi eğitimlerinde “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramının yasaklı hale getirildiği koşullarda, boşanan kadınların yoksulluk nafakasının süresinin hakimlerin takdirlerine bırakılması, ülkemiz koşullarında kadınların açlığa terk edilmesi anlamına gelmektedir. Ülkedeki yüksek işsizlik oranları ve kreş yokluğu da hesaba katıldığında, özellikle boşanmış çocuklu kadınların 2-3 yıl sonra nafakanın da kesilmesi halinde ne yapması beklenmektedir?

Çocukların ve yaşlıların bakımı dahil, ev içinde ücretsiz emek sarf etmiş, bu sebeple çalışma hayatına hiç katılamamış, katılması engellenmiş veya ev içindeki bakım emeği yükü nedeniyle iş hayatından ayrılmak zorunda kalmış, yeniden çalışma hayatına katılması önünde bir dizi engel bulunan kadınların nafaka hakkına sınırlama getirmenin Türkiye’de giderek artan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştireceği açıktır. Ayrıca, nafakanın süreye bağlanması veya hakim takdirine bırakılması kadınlara yönelik ekonomik, psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddeti artıracak, kadınları ev içine hapsedecek ve kadınların boşanma kararı almalarını zorlaştırarak büyük hak ihlallerine neden olacaktır.

Bakan Selçuk, 12 Eylül’de yaptığı açıklamada, kadına karşı şiddet ile ilgili bir yandan “kırmızı çizgimiz, sıfır tolerans, amasız fakatsız mücadele” ifadelerini kullanırken, bir yandan da gerçek durumu yansıtmaktan uzak olan İçişleri Bakanlığı’nın verilerini dikkate aldıklarını, her kadın cinayetinin kadına şiddet kapsamında olmadığını, her şüpheli kadın ölümü ve intiharlarının da bu kapsamda olmadığını söylemektedir. Aynı açıklamada, ALO 183 hattının sadece kadınlara rehberlik hattı olduğunu, şiddet anında değil sonrasında aranabileceğini, şiddet anında kolluk kuvvetlerine ulaşılması gerektiğini belirtmektedir. İçişleri Bakanlığı’nın KADES uygulamasının kullanılmasını tavsiye etmektedir. Bu açıklama, Türkiye’de kadına karşı şiddetle ilgili devlete ait bir telefon hattı bulunmadığının itirafıdır. KADES, akıllı telefonu ve internet paketi olan ve o telefonda bu tür programları kullanabilecek kadınlar içindir. Diğer kadınlara ne yapmaları önerilmektedir? Bu, devlet olarak kadınları, hiçbir acil yardım hattı olmaksızın şiddetle ve can güvenliği sorunu ile tek başına bırakmak demektir. Oysaki İstanbul Sözleşmesi’nin 24. maddesi, devletleri “Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak telefonla arayanlar için, gizliliğe bağlı kalarak veya arayanların kimliklerinin açıklanmamasına gereken dikkati göstererek, ülke çapında 7 gün 24 saat esasına göre faaliyet gösteren ücretsiz telefon hatlarının oluşturulması için gerekli yasal veya diğer tedbirleri almak” ile yükümlü kılmaktadır. Devletin ücretsiz bir şiddet hattının olmaması, sadece uluslararası sözleşmelerin değil, yurttaşlarının can güvenliğini sağlamakla ilgili varlık nedeninin ve anayasasının inkar edilmesi anlamına gelmektedir.

Bakan Selçuk yaptığı bir başka açıklamada, doğurganlık hızının düştüğünü belirterek nüfusun yaşlanmaması için evlilik yaşının öne çekilmesini önermekte, ayrıca kadınların en az üç çocuk doğurması vurgusu yapmaktadır. Evlilik yaşının öne çekilmesi demek, çocuk yaşta zorla evlendirilmelerin ve çocukların cinsel istismarının önünün devlet eliyle açılması demektir. Bu açıklamalar ve girişimler, mevcut Medeni Kanun’un ve Ceza Kanunu’nun parça parça yürürlükten kaldırılmasına, kadın ve kız çocukları aleyhine işleyen fiili bir hukuk sistemi yaratılmasına yol açma niyetinin açık ifadeleridir.

Bakanlığın 20.10.2020 tarihinde çevrimiçi düzenlediği Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2021-2025) Hazırlık Çalıştayı’na, 300’ü aşkın bileşenden oluşan ve 150’ye yakın sivil toplum örgütü, meslek odası ve sendika tarafından desteklenmekte olan Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) davet edilmedi. Çalıştay katılımcılarının çok büyük kısmı, İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesi doğrultusunda ve bütçelendirilmiş bir eylem planı hazırlanması yönünde görüş bildirdi. Ancak sunum özetlerinde bir kere bile İstanbul Sözleşmesiyle ilgili önerilere yer verilmedi. Aynı şekilde, GREVIO Türkiye Raporu’nun resmi tercümesinin yapılması ve eylem planı için yol haritası olarak kullanılması gerektiği yönündeki görüşler de toplantı çıktılarında yok sayıldı. Şiddetle etkin mücadele için gerçekçi adımlar öneren katılımcıların sözleri yok sayıldı. Ayrıca, Kadının Statüsü Genel Müdürü Gülser Ustaoğlu, ALO 183 şiddet hattının destek hattına dönüştürülme gerekçesini açıklarken şu ana kadar kamu kurumlarınca inkar edilen bir gerçeği de dile getirdi: “Pandemi sürecinde, Mart ayından itibaren şiddet hattına gelen çağrıların çok fazla artması nedeniyle sadece KADES başvuru hattı olarak kullanılmaktadır.” Böylece devletin kadına yönelik şiddeti önlemek yerine şiddet gören kadınların devlete erişimini kısıtlamak için ALO 183’ü destek hattına dönüştürdüğü en yetkili ağızdan açıklanmış oldu.

EŞİK olarak, Sayın Bakanı ve başta Adalet ve İçişleri bakanlıkları olmak üzere tüm resmi mekanizmaları;

  • kadına karşı ekonomik ve psikolojik şiddet oluşturan yoksulluk nafakası ile oynanması girişimlerine son vermeye;
  • acilen İstanbul Sözleşmesi’nin 24. maddesinde belirtilen nitelikleri taşıyan bir Alo Şiddet hattının oluşturulmasına;
  • TCK 103. madde kapsamındaki çocuk cinsel istismarcılarına af, “erken evlilik” adı altında çocuk cinsel istismarının meşrulaştırılması gibi girişimlere son vermeye;
  • kadınların Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve şiddet ile ilgili kanunlardaki kazanılmış haklarını ve anayasal eşit vatandaşlık ilkesini kamuoyu önünde sürekli olarak tartışmaya açan tüm söylem ve girişimlerine son vermeye;
  • İçişleri Bakanlığı tarafından tutulduğu belirtilen kadın cinayeti verilerini kamuoyu ile paylaşmaya;
  • 4. Ulusal Eylem Planı ve Strateji Belgesinde, tıpkı daha öncekinde olduğu gibi, İstanbul Sözleşmesi’nin devlete yüklediği görevleri temel hedefler olarak belirlemeye ve kadına yönelik şiddet ile etkin mücadele için toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı bir eylem planı hazırlamaya;

çağırıyoruz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1

banner220



Günebakış Trabzon Haber