CHP’Lİ AHMET KAYA, KARADENİZ’İN TAHRİP EDİLEN DOĞASINI HATIRLATTI:

CHP Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya, Türkiye Çevre Ajansının Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin 24. Maddesi üzerine yaptığı konuşmada Karadeniz’de yaşanan doğa katliamlarına ve tahribatlarına değindi. Kaya, “Ülkemiz doğayı koruma ve iklim değişikliklerine karşı mücadelede üzülerek söylüyorum ki çok gerilerde yer alıyor. Bunun nedeni; 18 yıllık AKP iktidarının açgözlü, ranta dayalı, doğaya, cana, canlıya duyarsız ve tutarsız politikalarıdır. Yaşam kaynaklarımız geri dönülmez biçimde tahrip edilirken yağma ve talana göz yuman anlayışıdır” dedi.

TBMM Genel Kurulu’nda Çevre Ajansı Kurulması teklifi üzerine konuşan CHP Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya, Karadeniz’de büyük tepkilere neden olan HES’leri ve Yeşil Yol Projesini anımsatarak başladığı konuşmasında şunlara değindi:

NE DERE BIRAKTINIZ, NE BALIK NE DE KIYI

“Çevre deyince aklımıza cennet Karadeniz’imiz ve bu yeşil cennette yaşanan doğa katliamları, HES’ler, Yeşil Yol geliyor. Kuruyan dereler, ölen balıklar, kesilen ağaçlar, tahrip edilen yaylalar, dolgularla mahvedilen o güzelim koylar, kıyılar geliyor. Balıkların dolaşması gereken dere yataklarında dolaşan iş makineleri, kepçeler, dozerler, kamyonlar geliyor. Ne dere bıraktınız, ne balık ne de kıyı. Gidin, şırıl şırıl akan, bembeyaz köpüklerle akan derelerimizin son halini bir görün. Görün ki, belki aklınız başınıza gelir, vicdanınız sızlar.”

AKP’NİN ÇEVRE POLİTİKASI RANTA DAYALI

“Gelmiş geçmiş en sıcak, en kurak yılları, en sıcak mevsimleri yaşıyoruz. Buzulların eridiğini, göllerin, göletlerin, su kaynaklarının kuruduğunu, havadaki karbondioksit miktarının hızla arttığını görüyoruz. Her gün yüzlerce canlının yaşama veda ettiği günümüzde sürdürebilir yaşam, aslında geleceğin değil tam olarak günümüzün en ciddi sorunlarından biridir. Bu acı ve bir o kadar da yaşamsal gerçeğe rağmen ülkemiz doğayı koruma ve iklim değişikliklerine karşı mücadelede üzülerek söylüyorum ki çok gerilerde yer alıyor. Bunun nedeni; 18 yıllık AKP iktidarının açgözlü, ranta dayalı, doğaya, cana, canlıya duyarsız ve tutarsız politikalarıdır. Yaşam kaynaklarımız geri dönülmez biçimde tahrip edilirken yağma ve talana göz yuman anlayışıdır.”

SU KULLANIM HAKKI ÖZEL ŞİRKETLERİN ELİNDE

“2001 yılında çıkartılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu, 2003 yılından itibaren de özel şirketlerin nehirlerde enerji üretebilmesinin önünü açan "su kullanım hakkı anlaşmalarının” ardından Türkiye'nin her yerinde irili ufaklı ne kadar dere, ırmak, akarsu varsa özel şirketlere tahsis edildi. Yöre halkının yıllardır içtiği, tarımda ve hayvancılıkta kullandığı suların kullanım hakları 49 yıllığına özel şirketlerin insafına devredildi. Bütün derelerimizin üstünde peş peşe HES’ler planlandı. Tüm HES projeleri hayata geçirilirse elde edilecek kurulu güçle enerji ihtiyacımızın sadece % 7'sinin karşılanabileceği, oysa sadece kayıp kaçakların önlenmesi ve eskiyen iletim hatlarının yenilenmesiyle yüzde 15’e varan oranlarda enerji tasarrufu

sağlanabileceği bilimsel gerçeği yok sayıldı. Yüzyıllardır o suları kullanan, yaşamını o suya bağlamış yöre halklarına danışılmadı, onların onayı hatta fikri dahi alınmadı.”

SU HALKIN DEĞİL ÖZEL SEKTÖRÜN YARARINA KULLANILIYOR

“Hidrolik potansiyelimiz elbette çok önemlidir ve mutlaka değerlendirilmelidir. Ancak, hidrolik potansiyelimizin değerlendirilmesinde akıl, bilim ve halk yararı ön planda tutulmalıdır. Bunlar gözetilmeksizin, derelerimizin piyasacı bir anlayışla özel sektöre devredilmesi asla doğru olmamıştır. Yapılan birçok Hidroelektrik santral bilimsel ölçütlerle, havza planlaması temelinde, yerel halkın onayı alınarak projelendirilmek yerine; ciddi çevre tahribatları yaratılarak, her türlü denetimden uzak, tamamen şirket kârlılığı temelinde yapıldı. Ve sonucunda su kullanım hakkını alan ve satan bir yapı oluşturuldu. Bu, hidrolik potansiyelin değerlendirilmesinin ötesinde suyun ticarileşmesi anlamına geliyor. Santral yapılsın ya da yapılmasın, artık su kullanım haklarının satışıyla, köylünün kullanacağı sulardan kullanım bedelleri talep edileceği günlere doğru gidileceği endişesi taşıyoruz.”

ANAYASA, VATANDAŞLARINA ÇEVREYİ KORUMA GÖREVİ VERİYOR

“Oysa Türkiye Cumhuriyeti devleti anayasal bir hukuk devletidir. Bakınız Anayasamızın 56. Maddesinde ne diyor; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. Anayasamız, vatandaşlarına çevreyi koruma görevi veriyor. Fakat bu görevi yaptıkları için, doğaya ve yaşam haklarına sahip çıktıkları için çok sayıda yurttaşımız darp edildi, acımasız muamelelere maruz bırakıldı, yargılandı.”

KAYA’DAN DOĞA VE ÇEVRE MÜCADELESİNE DESTEK SELAMI

“Rize Pazar Adliyesi’nde yapılan Yeşil yol yargılamalarını takip ettim. Mahkemenin koridorlarında yaylalarımızın, derelerimizin, akarsularımızın çok güzel fotoğrafları asılıyordu. Ama ne acıdır ki içeride maalesef o yaylaları korumak için mücadele eden köylülerimiz yargılanıyordu. Böyle de bir çelişkiye tanık oldum. Orada yargılanan ve beraat eden onurlu insanlarımıza, çekin ellerinizi Karadeniz’den diyen, doğası ve yaşam hakkı için mücadele eden; Karadeniz İsyandadır, Ander Kalsın Hesler, KTÜ Ekoloji Gruplarına, Heslere Karşı Ortak Mücadele Platformuna, Doğu Ve Batı Karadeniz Çevre Platformlarına Kuzey Ormanları Araştırma Derneğine Karadeniz Doğa Ve Çevre Derneğine Karadeniz Doğa Koruma Federasyonuna, Fırtına İnisiyatifine Hemşin Vadisi Dayanışmasına Yeşil Öfkeye, Derelerin Kardeşliğine, Kuzey Ormanları Savunmasına; doğasına, denizine, kıyısına, deresine, suyuna, yalısına yaylasına, çayırına, bayırına, börtüsüne, böceğine, deredeki çakıl taşına, karıncaya, kurda, kuşa, sahip çıkan Karadeniz’in yiğit ve yürekli insanlarına bin selam olsun.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber