Başbakanlık yaptığı 28 Haziran 1996 ile 30 Haziran 1997 tarihleri arasında,   

                Bu kadar kısa sürede, HAVUZ SİSTEMİ  ve 

                DENK BÜTÇEYİ ilk defa oluşturan, 

                 Müslüman ülkelerin her alanda birliğine yönelik ilk adım olan D8’leri kuran,   

                Ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtaracak AĞIR SANAYİ hamlelerini başlatan, 

                 Kamu görevlilerine en yüksek ZAMMI yapan, 

                 İlk dış ziyaretini, emperyalistlerin ve lanetli caniler sürüsü ziyonistlerin hiç istemediği  İRAN’a ve  

                 Ardından da D8 altyapısına yönelik  Mısır, Libya ve Nijerya gibi halkı Müslüman ülkelere yapan, 

                 Ülkemizde HOCA unvanıyla anılan ilk ve tek başbakan ve parti lideri olan, 

                 Küresel kan emici şakilerin,  içerdeki işbirlikçileri ile hedefe koyduğu,  

                Yerli, milli, ferasetli ve  basiretli bilge lider Erbakan’a, 

                 Tarihin az gördüğü iftira, yalan, algı, pırovokasyon, manipülasyon, binbir entrika, fesat ve Bizans oyunları( alavere dalavere) ile  

                 28 Şubat 1997’de,  

                  Milli Güvenlik Kurulu’nun  9 saat süren toplantısında, 

                 “İrtica ile mücadele” adı altında aşağıdaki kararlar alınarak, 

                  Ve Erbakan Hocaya bunların tavizsiz uygulanması konusunda, 

                  Devlet temayüllerine, devlet ahlak ve adabına, resmiyet ve geleneğine, hukuka ve yasalara uymayan muamele ve baskılar yapılmıştır.  

                 Halkın iradesi hiçe sayılarak alınan bu kararlar şunlar idi: 

                 1- 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli (İmam Hatiplerin orta kısmını kapatmak için). 

               2-Tüm Özel Kur'an kursları DİB’na bağlanmalı, kaçak kurslar önlenmeli ( Gönüllü sivil kuruluşların açtığı Kur’an Kurslarını denetim altına almak ve kendi istedikleri dini tedrisat ve hizaya sokmak için). 

               3-Tarikatların faaliyetlerine son verilmeli ( Hakim kendi devlet anlayışlarına uygun, tek tip dini eğitim oluşturmak için). 

               4-Kılık kıyafet yasası ödünsüz olarak uygulanmalı (Mekteplerde ve Kamuda başörtüsünü yasaklamak için). 

               5-Yeşil sermayeye kısıtlama getirilmeli (İslami hassasiyet taşıyan çevrelerin iktisadi durumunu çökertmek için). 

               6-İrtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı (Tek renk ve tek sesli yandaş  basını .oluşturmak için) 

              7-Tevhid-i Tedrisat uygulanmalı ( Tüm eğitim kurumlarını Milli eğitime bağlayıp, tek tip eğitimi sağlamak için). 

              8-Kurban derileri derneklere verilmemeli, yalnızca THK tarafından toplanmalı ( Dernek ve vakıf gibi STÖ’nin deri toplamasını engellemek ve iktisadi kaynaklarını kurutmak için). 

              9-Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı ( Atatürk’ü kalkan ve maske edinip, arkasına saklanıp baskı rejimi oluşturmak için). 

              Nihayet, binbir entrika ve Bizans oyunu  ile 30 Haziran 1997 tarihinde istifa etmek zorunda bırakılan Erbakan’dan sonra görevi devralan ANASOL-D Hükümeti (ANAP,DSP ve DTP), 

              Bütün bu kararları uygulamaya sokmuş, 

                Ülkemizde irticayı önleme adı altında “cadı avına” başlanmış,  

                Devlet vatandaşını kovalamaya başlamış, 

                İmam Hatiplerde ve kamuda görev yapan başörtülü insanlara Çin işkencesi yapılmış,  

                Meslek okullarına katsayı adaletsizliği yürürlüğe koyulmuş,  

                Kamudan ve askeriyeden sadece inançları yüzünden binlerce insan atılmış,  

                 Birçok inançlı sanayici holdingler batırılmış, devlet ile halk karşı karşıya getirilmiştir. 

                 Bütün bu entrikalar; bir kısım askeri zevat arka pilanda durarak ve zaman zaman da ön pilana çıkarak,  

                 Ama önde ve vitrinde ekser basın, 

                 Bazı STÖ, 

                 Bir kısım partiler ve yargı kullanılarak çevrilmiş,  

                 Basın, stö, partiler ve yargı çok kötü bir sınav vermiştir. 

                Yapılanlar; aklın, vicdan, izan ve en dip hukukun kaldıramayacağı şeylerdi. 

                Bu kadar akıl dışı uygulamaların, iç ve dış destekli bir PIROJE olduğu ve olması gerektiği zaman içinde anlaşılmıştır. 

                Böyle bir pıroje olmaksızın, devleti elinde bulunduranların kendi halkına karşı bu kadar aptalca, acımasızca ve ülkeyi batırırcasına bir harekete girişmeleri mümkün değildi. 

                 Ne yazık ki, birçok resmi ve sivil çevreler bu pisliğe bilerek ya da bilmeyerek bulaşmışlardır. 

                 Postmodern darbe denilen bu karanlık günlerde Müslümanların durumu,  

                 Verdikleri mücadeledeki artı ve eksiler,  

                 Rahmetli Erbakan ve çevresinin, entrikacıların eline malzeme veren bazı söz ve eylemleri ayrı bir yazı ve analiz konusudur. 

                 Şüphesiz hukuki ve ahlaki hiçbir gerekçeleri yoktu ve hepsi, pırojelenmiş bir hedefe yönelik idi.  

                 Seçimle gelen İslami anlayışı, seçimle göndermenin zorluğu ile, iç ve dış işbirlikçi çevrelerin entrika ile bertaraf etme pırojesi idi. 

                 Ana neden; HAVUZ SİSTEMİ ile devleti hortumlayanların hortumunun kesilmesi,  

                 Devleti elinde bulunduran belli bir zümrenin bu imkanı kaybetme endişesi ve D8’ler ile Müslüman ülkelerin birlikteliğine adım atılması idi. 

                 Şurası kesindir ki, hiç hata yapmasalar da pıroje uygulanacak, ama işleri daha zor olacak ve zaman alacak, belki de doğrudan darbeyi deneyeceklerdi. 

                 Bu günden şikayet edenlerin ( 28 Şubat’ın bütün acılarını çeken ve bugün iç ve dış gelişmelerden muzdarip biri olarak), 

                 O günlerde ne yaptıklarına bakmaları, 

                 O günlerin, bu günleri doğurma pırojesi olduğunu  ve kendi elleriyle bu günü inşa edenlere katkı bulunduklarını unutmamalıdırlar. 

                 28 Şubat’tan alınması gereken dersler ise; 

                 İntikam duygusu ile hareket edilmemesi,  

                 Bağımsız ve adil yargıda hesap vermelerinin sağlanması,  

                 Bağımsız yargı ve hukukun egemenliğinin tesis edilmesi,  

                 Düşünce ve ifade hürriyetinin önündeki engellerin kaldırılması,  

                 Adaletin, doğruluk ve dürüstlüğün devlete hakim olması, 

                En üstten en alta kadar denetime açık ve şeffaf bir yönetimin oluşturulması,  

                  Sistemin, bütün bir halkı kucaklayacak ve hepsine meşru sınırlar içinde hayatiyet sağlayacak kalıcı ve adil  bir hale dönüştürülmesi,  

                 Parti egemenliğinin değil, hukuk ve devlet( halk) egemenliğinin esas alınması,  

                 Her alanda kalkınmış,  

                 Dışa bağımlılığı asgariye indirmiş,  

                 Lüks, israf ve savurganlığı ortadan kaldırmış,  

                 İktisadi, askeri, sosyal, kültürel ve bilim yönünden bağımsızlığını sağlamış, 

                 Emperyalizme ve ziyonizme karşı onurlu ve dik bir duruşun sağlanması,  

                 Birlik ve beraberliği, 85 milyonun kardeşliğini sağlayacak devlet idaresine geçilmesi olmalıdır. 

                   28 Şubat’ı bir daha yaşatmayacak, entrika, Bizans oyunu, örtülü veya açık darbeleri, sadece bir kısım silahlı güçler eliyle yapılanları değil, basın, yargı, STÖ ya da bizzatihi devleti ele geçirenlerin eliyle yapılmasını ortadan kaldıracak bir hukuk devletinin,  

                  ADALET CUMHURİYETİNİN oluşturulmasını sağlamak olmalıdır. 

                  En önemli soru ve sorun da, 28 Şubat zulmünün mağdurları olarak, 

                   İktidarı, idari erk ve gücü ele geçirince bizim ne yaptığımızdır? 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber