Birisi çıkıp; Din ve Müslümanlık adına tarikat şeyhi oluyor.  Bu sahte şeyhler üzerinden din, Müslümanlar, şeriat ve tarikat imajı yerle yeksan ediliyor. İşte “Din ve Müslüman budur, bunlar böyledirler” imajı yaydırılıyor. Birilerinin yatak odasına bayan sokuluyor ve suçüstü yakalattırılıyor. 28 Şubat posmodern darbesine gerekçe ve zemin yapıyor. Meşru seçilmiş hükümet, sırf dindarlığı yüzünden devriliyor, binlerce insan cezaevlerinde süründürülüyor, başörtüsü yasağı getiriliyor, imam hatipler ve Kur’an kursları berhava ediliyor, devlet vatandaşına düşmanca davrandırılıyor.  

Birisi çıkıyor, yarım asra yakın dini ve milli değerler üzerinden örgütleniyor. Gencecik talebeleri devşiriyor. Her kademede insan potansiyeline sahip oluyor. Okullar, Üniversiteler, dershaneler, televizyonlar, radyolar, gazeteler, AVM’ler, şirketler, holdingler ve dünyevi ne varsa hepsine sahip oluyor. 2000’li yıllara gelindiğinde gücü her alanda zirve yapıyor. Devletin güvenlik, yargı, eğitim ve idari tüm kademelerinde yapılanıyor. “Ne istedilerse veriliyor”, tüm istekleri idareciler tarafından karşılanıyor. Başta ABD olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde okullarla teşkilatlanıyor. Dini ve milli değerler öne çıkarılıp perde edilince ve devlet idarecileri kapıyı sununa kadar bunlara açınca, kuşkulananlar bile güven duymaya başlıyor. Güven duymayanlar bastırılıyor, tuzaklara maruz bırakılıyor.  

Ve sonuç herkesin malumu!  

Bir diğeri; devletin muhtelif kademelerinde çalışıyor. Sonra çıkıp kendini peygamber ilan ediyor. MİHR (Mehdi, İmam, Halife ve Resûl ) ünvanlarını cem edip sahipleniyor. Televizyon, vakıf ve benzeri faaliyetlerle İslam adına tahrif ve tahribatın hepsini yapıyor. Mürit kabulünü, Allah ile görüşüp ondan sonra yapıyor. En cahil insan bile kılığına ve cemaline bakıp ne olduğunu bilebileceği halde, taraftar buluyor, ama ne hikmetse idareciler görmüyor görmezden geliyor!  

Bir diğeri; Önce “Yahudilik ve Masonluk” üzerine bir yığın kitap neşrediyor, güven sağlıyor, sonra, İslam’ın reddettiği ne varsa hepsini İslam adına yürürlüğe koyuyor. Zengin bay ve bayanları mürit ediniyor. Televizyonunda İslam adına yarı çıplak mürit hanımlar oynatılıp  dans ettiriliyor. İslam’ın haram kıldığı ve en cahil bedevinin bile bilebileceği bir hayatı, fikri ve tebliği İslam adına icra ediyor. Yıllarca herkesin gözü önünde tv.dan arzı endam edip, İzrail’li heyetleri kabul edip, bin bir iltifat ile ağırlıyor ve “İzrail’e dokunanın gökkubbeyi başına yıkarız” diyor.  

Ama idareciler uzun yıllar görmüyor, görmezden geliyor ve nihayet, onca istismar dini tahrifat ve insanları mağdur ettikten, İslam ve Müslümanlara bunca zarar verdikten, İslam’ın ve Müslümanların imajını zedeleyip, kafaları karıştırıp fesat ettikten sonra harekete geçiliyor. “Bağdat harap olduktan sonra!” Yine de şükür deyip, alkışlıyoruz, alkışladık.  

Bir diğeri de; bir tarikatın şeyhliğini ilan ediyor. Büyüyor, gelişiyor. Siyasi güçle iyi geçinip, onlardan görünüyor. Birçok insan durumu fark ediyor, ama ne hikmetse idareciler fark etmiyor! Görmesi, istihbaratı vasıtasıyla ne olduğunu bilebileceği halde, meydan boş bırakılıyor. Nihayet, bir taciz olayı ile harekete geçiliyor. Yine din ve Müslüman, tarikat algısı yerle yeksan edildikten ve mağdurlar doğurduktan sonra.  

Bir başkası da hurafeler, menkıbeler, rüyalar üzerine bir din anlayışıyla bir tarikatın önünde, sözcülüğünü yapıyor, tv bu tv gezdirilip konuşturuluyor. İstihbaratlar yapıyor, idarecilerle paylaşıyor. Sürekli çark edip, bir dediğini diğeri tutmuyor. Yüce dinimiz adına safsatalarla, yine din ve Müslümanlar, tarikatlar aşındırılıyor, olumsuz imaja maruz bırakılıyor. Bu yüzden gençler deizme kayıyor, gösterilen İslam’a düşman ediliyor, inandırıcılığı ve iman zedeleniyor.  

Bir kısmının arkasında yabancı istihbaratın ve devletin eli bulunduğu biliniyor, zaman zaman itiraf ediliyor ama devlet bir şey yapmıyor veya çok geç harekete geçiliyor. Din, tarikat ve Müslümanlara büyük zarar verdikten, olan olduktan sonra, görev tamamlanınca müdahale ediliyor. Yabancıların bunları kullanmaları, desteklemeleri anlaşılan bir durum oluyor da, bizim idarecilerin görmezden gelmesi veya tüm tahribatları yaptıktan sonra görür olması anlaşılamıyor.  

İster istemez akıllardan; “Gizli bir elin bunları kurduğu veya iyi niyetlerle kurulduğu halde içine sızıyor, din, tarikat ve Müslümanlar, bu yapılar ile aşındırılıp, çürütülüyor. Zamanı gelince de yani görev tamamlanınca da alaşağı ediliyor.” Düşüncesi geçmiyor değil. 

Birçoğu, en avam, en eğitimsiz insan tarafından görülebildiği, yanlış yolda oldukları, İslam’ın bu olmadığını görebildiği halde, en basit bir yolla, içlerine mürit sokarak istihbarat edinilebileceği ve suçüstü yapılabileceği halde, bu yapılmıyor. Neden? Aklı başında vatandaş bu soruyu kahvede, sokakta, her yerde soruyor, cevap arıyor.  

Bunca din tahribatı, Müslüman inancı yara aldıktan ve onca insan mağdur edildikten sonra, neden?  

Cemaat ve tarikat üzerinden bir pıroje mi yürütüldü ve yürütülüyor?  

Osmanlı’dan sonra kurulan yeni devlet için  “Vurun Kahpeye” romanları mı tekrarlanıyor!  

Tarikatların aslı; insanları ıslah etmek, kötü alışkanlık ve haramlardan uzaklaştırmak, ibadetleri sevdirmek ve yapmalarını sağlamak, güzel ahlak edindirmek, kendilerine, ailelerine ve topluma yararlı hale getirmek, dünyevi ve uhrevi  kurtuluşunu sağlayacak bir hayat sürmesini sağlamaktır. Sadece şeriatı yaşatmak değil, adım adım eğitip olgunlaştırdıktan sonra takvaya ulaştırmaktır. Tarikat ve cemaatler GÖNÜLLÜ HALK MEKTEPLERİ, SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ, başlarındaki HOCA ya da ŞEYH de bu mekteplerin ücretsiz, yalnız Allah rızası için çalışan GÖNÜL MUALLİMLERİ, ÖĞRETMENLERİDİR.   

Bunun ötesinde her şey yalandır, sahtedir, marazi hedefler için kurdurulmuş veya kurulmuştur.  

İdareciler bu minval üzere bir yapı denetimi sağlamalı, istismara zerre zemin hazırlamamalı, din, Müslümanlar ve tarikatlar zedelenmeden, aşınıp çürütülmeden müdahaleci-denetleyici olabilmelidir. Yanlış yapanın üzerine gidilmesi doğru ve alkışlıyoruz. Ama zamanında olmalı, bunca tahribat ve mağduriyete sebep olunmamalıdır.  

Cemaat ve tarikatlar da, hep muhalefet edenlere kabahat bulmak, suçu onlara yıkıp kendilerini temize çıkarmak yerine,kendilerini muhasebe etmeli, bu kirli amaçlara hizmet etmemeli, neden böyle oluyor, bizden neden böyleleri çıkıyor, neden oyuna ve kullanılmaya müsait oluyoruz sorusunu, önce kendilerine sormalı, yeniden bir reforma gidip, aslına dönmeli, ticaret, holding ve benzeri dünyevi kirleticilere bulaşmamalı, şeffaf olmalı, İslam’ı asrın idrakine sunacak bir uyanıklık ve çaba içinde olmalıdır.  

Halkımız da uyanık olmalı, İslam’ı kaynağından öğrenmeli, yanlış yolda olanlara pirim vermemeli, inanmamalı, kullanılmaya kapı aralamamalıdır.  

Hukukun üstünlüğünü şiar edinmiş, adil ve özgür ülkelerde cemaat ve tarikat vardır, olmalıdır. Sadece aslına uygun yapılanmak ve hizmet etmek üzere. Tıpkı odalar, barolar, sendikalar, dernek ve vakıflar, kısaca STÖ  gibi.  Denetim ise devletin kurumlarına aittir. Şüphesiz, bağımsız ve adil yargı, Adil devlet ve adil kurumlarla denetim yapılmalıdır.  

Şunu da asla unutmamak gerekir.” Hukukta suçun şahsiliği pırensibi vardır.” Hangi cemaat, tarikat, hoca, kişi,  parti, dernek, vakıf, oda v.s olursa olsun, bir veya birkaç kişinin işlediği suç, kabahat veya ayıp, o kuruluşa mal edilemez. Sahiplenmediği, kınadığı ve suç işleyenleri redededip, yargıya teslim ettiği sürece. 
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber