Recep Memişoğlunun kaleminden Reis Rizeye gelmiş Hoşgelmiş Çayın sorunlarını bir kez daha hatırlatalım dedik

Üretici ve Üretim Boyutu--
Çayın sorunları genel anlamda tarımın sorunlarından ayrı ele alınamaz. Tüm tarım ürünlerinde ne yaşanıyorsa Çayda da benzer sorunlar yaşanmaktadır. Bu anlamıyla çay ürününü ele alırken, bir, üretici boyutu, iki, çaykur ve özel üretim boyutu, üç, bizim çözüm önerilerimiz açısından ele almamız gerekmektedir.
Çayın sorunlarını birçok kez basın ve kamuoyunda tartıştık, sorunları aktarmaya ve paylaşmaya çalıştık. Bu yüzden, bugünkü yazımızda üretici yönünden çok derinlemesine girmeyi düşünmüyoruz. Yalnız başlıklarla tekrar hatırlanmasını isteriz. Bir kere yaş çay üreticisinin tarafı olduğu, sorunlarının kanunen tarif edildiği ve çözüm üretildiği bir ‘Çay Kanunu’ çıkarılmasını beklemektedir. İkincisi, buna bağlı olarak yaş çay taban fiyatı sadece çaykuru değil, özel sektörü de bağlamalıdır, yaş çay ödemeleri özel açısından bir zaman esasına bağlanmalıdır. Üçüncüsü, kalite, üreticiden başlamak üzere tüm üretim aşamaları denetlenmeli ve gereken özen gösterilmelidir. Bu ana başlıklar çerçevesinde alt başlıklar değerlendirilmeli ve çözüm üretilmelidir.
Bugünkü yazımızın ana teması Çaykur’un nasıl semirildiğini ve dönen dolapları gözler önüne sermeye çalışacağız.
1- Çaykur, Planlı alım yapmıyor, fabrikaları rantabl çalıştırmıyor. Şöyle ki; Çayın hasadının bir başlatılma zamanı vardır. Bu süreç eskiden beri doğudan batıya doğru işlemektedir, ki bu alım süreci bazen bayram gibi nedenlerle uzatılarak geciktirile bilmektedir. Yani, çayın hasadının ilk başladığı yerlerde yoğun bir şekilde alım yapılarak, başlamayan yerlerde de üretime geçildiğinde, süreci rahatlattığını biz geçmiş deneyimlerden de biliyoruz. Fakat Çaykur, nakliyeyi bir maliyet hesabının içerisine koyduğundan bu yöntemden vaz geçtiğini görüyoruz. Haliyle, kurumun Kota ve Kontenjan üzerinden alım süreci uzadığından(35 gün gibi), çay özelliğini kaybediyor ve odunlaşıyor. Odunlaşan çayın daha çok artık-lif çıkartması sonuçta kuruma nakliyeden daha fazla zarar veriyor. Bu hesap edilemiyor.
2- Çaykur, ‘Çaytaş’ denen aracı şirket üzerinden semirtiliyor. Peki, bu süreç nasıl işliyor; Çaykur tarafından özelleştirilen pazarlama bölümü, 9 bölgeye ayrılarak, 9 adet ayrı şirket kurduruluyor. Bu şirketlerin üzerinden de tümünün ortak olduğu ‘Çaytaş’ adlı şirket kurduruyor. Çaykur’da bu şirkete, yine bir yan şirketi olan ve yüzde 51 hissesi Çaykur’a ait olan ‘Çay-San’ üzerinden ortak oluyor. Çaykur bu şirketlere, ‘ciro primi’ üzerinden yüzde 3,5-4 gibi bir meblağı aktarıyor. Ama onlara diyor ki, “bu paraya siz elinizi sürmeyeceksiniz ve direk olarak ‘Çaytaş’a aktaracaksınız”. Yani dolaylı yoldan bir şekilde bu şirkete para aktarılmış oluyor. Şirket hareketleri kurumu bağlamadığından, yapılan kanunsuz işler denetlenemiyor, saptanamıyor. Ayrıca Çaykur, bu şirketlere, cironun belirli bir miktarını reklam için harcaması gerektiğini söylerken, reklam harcamalarını fatura ederek harcama yine bizzat çaykur bütçesinden karşılanacaktır. Böylece Çaytaş, Çaykur’un tüm reklamlarını yapıyor, piyasayı ve bayileri kontrol ediyor, promosyon işlerini takip ediyor, fuarlar gerçekleştiriyor vb. Yani işin özeti, kurum kendi yapması gereken işleri özele yaptırıyor ve buradan bazı kişileri hem istihdam ediyor hemde yandaşlık ilişkileri üzerinden denetimsiz, zahmetsiz karanlık işlerini yürütebiliyorlar.
3- Çaykur’da, Çaytaş’a ait personelin çalıştırılması(Genel müdürlükte), hem kurumun resmi ilişkilerine yasallık bakımından uymaz ve yakışmazken hem de bu şirketle nasıl çapraz ilişkiler

 içerisinde olduklarının da kanıtını oluşturmaktadır. Çaytaş, korunduğu ve gözetildiğinin
diyetini mi ödüyor acaba?
4- Yeni çıkartılan gümrük yasası birçok bakımdan karanlık izler taşımaktadır. İthal durumunda
çaya uygulanan gümrük tarifeleri değişmiştir. Önceden çaya yüzde 145 gümrük vergisi uygulandığını biliyoruz. Ki bu uygulamanın da sakıncaları vardı. Şöyle ki, çayı ithal eden şirket, ürünü aldığı ülkeden ya da şirketten, ürünü çok düşük fiyattan(kilosu 2 dolarsa 1 dolar gibi) göstererek, üzerine verdiği yüzde 145 vergi hiçbir önem teşkil etmemekteydi. Böylece ithal şirketler vurgunlar yapmaktaydı. Böylece yerli üründen daha da ucuza mal edebilmekteydiler. Yeni yasa ise, ürünün cinsine göre kilosuna 3,5 euro’dan 10 euro’ya kadar vergi getirmektedir. Ayrıca yüzde 7 gümrük vergisi koymaktadır. Bu yasa görünürde çayı dışa karşı koruyacak ve kollayacak gibi görünmektedir. Bu bakımdan iyi. Ama buradaki karanlık ve aldatmaca nokta şudur, yasada Bosna Hersek ülkesine ‘sıfır’ gümrük ayrıcalığı neden tanınmaktadır? Çayı ithal edecek şirketler, ithalatı Bosna Hersek üzerinden yaptığında büyük avantaj sağlamayacak mıdır? Yasada bu açıklık neden, nasıl ve kimler için bırakılmıştır?
5- Yaş çayın, araçlara dolumu uzun yıllardır ihale ile özel şirketlere verilmektedir. Buradan çaykur kar etmiyor, zarar ediyor aslında. Ayrıca bu piyasa ve pazarlık, çirkin olduğu kadar yörenin karanlık ilişkileriyle ortaklaşmaktadır. Aslında taşıma kooperatifleri üzerinden yapılmakta ama öylesine rant dönmekte ki sen-ben kavgası sokakta silahlı çatışmaya bile düşünmüştür. İhaleyi alan kooperatifler, bu işi kendileri yapmamakta bir alt taşerona vermekte ve onlarda çalıştırdıkları işçileri, sigortasız, güvencesiz ve adeta bir köle şartlarında yabancı işçileri çalıştırmaktadırlar. Ayrıca, bazı zamanlar işçi bulamayan bu şirketler, yükümlülüklerini yerine getirmedikleri ve dolum yapmadıkları halde ihale şartlarına göre yine de yasal olarak hak ettikleri ama fiili olarak hak etmedikleri parayı almaları yasal olmadığı kadar adil de değildir. Bu süreci Çaykur yönetememiştir ve denetleyememiştir. Hatta biliyoruz ki, bazı müdürler bu hak edilmeyen paraları şirketlere vermediklerinde şikayet konusu oldukları ve genel müdürlükçe azarlandıklarını çokça duyduk. Bu yıl ise, bu şirketler bu şartnamelerin hiçbirini yerine getiremedikleri için ihale olmadığını, çayı üreticinin bizzat kendisi doldurduğunu ve bu dolum ücretinin yasal olarak vatandaşa verilmesi gerektiğini biliyoruz. Ama ne yazık ki süreç böyle işletilmiyor, vatandaşın bu kendisine ödenmesi gereken paradan haberi bile yoktur.
6- Çaykur, hiçbir dönem yıllık alması gereken kotayı sırf alım politikası yüzünden almamıştır, alamamıştır. Bunu iki örnekle açıklayacağım; yıl 2015, toplam kota 895 bin 350 kg, ama alınan çay 628 bin kg, yani kotanın yüzde 70,34’ü kullanılmış. Yıl 2017, toplam kota 1 milyon 162 bin, ama alınan 687 bin kg, yani toplam kotanın yüzde 59,12’sini almıştır. Yıl, 2018, toplam kota, 1 milyon 220 bin 100 kg, ama alınan 525 bin kg, yani kapasitenin yüzde 43,03’ü alınmış. Yıl 2019, 1 milyon 79 bin kg, alınan 732 bin kg, yani kotanın yüzde 67,84’ü gerçekleştirilmiştir.
Şimdi bunun iki neden üzerinden değerlendirebiliriz, üretici boyutu; yaş çay üreticisi, çay hasadının zamanı geçtiği, nakit paraya ihtiyaç duyduğu, hasat zamanın uzaması gibi nedenlerle özele vermektedir. Çaykur açısından ise, popülist politikalarla kotayı artırmakta fakat kontenjanı yükseltmediğinden üretici çayını kuruma satamamaktadır. Kurum ise üreticiye, ‘bekle tüm kotamı alacağım’ demekte ama üreticinin bekleme ve günlük çok düşük kilolarla-kontenjanla satma alışkanlığı kalmamıştır. Çünkü köylünün büyük kısmı artık köyde değil şehirde oturmaktadır ve git-geller yormakta, üreticiye pahalıya mal olmaktadır. Ayrıca Çaykur, yıllık kota açıklamakta ama bu kotayı adeta almamak ve doldurmamak için çaba sarf etmektedir.

 7- Çaykur birçok açıdan zarar ediyor. Bir, çayı kaliteli almadığından ve ürünü zamanında işleyemediğinden zarar ediyor. Fazladan artı lif ve odun maliyeti artırıyor. İki, Çaykur, üreticiye altı ayda ödemeleri yapıyor ama bir yıl içinde gelir elde ediyor. Böylece bu döngüyü bankalardan faizli krediler kullanmakla sağlıyor ve haliyle bu açıdan da zarar ediyor. Üç, stok ve pazarlama süreci iyi işletilmediğinden ve planlanamadığından da artı zarar etmektedir. Yurdun birçok yerinde çaykurun çayı hiç içilmemekte ve satılmamaktadır. Dört, çaykur kendi dışında kurdurdukları şirketler üzerinden de ekstra zarara uğratılmaktadır.
Çaykurumu, yıllarca yeniden çay ekimi ve dikimini yasaklamasına rağmen, üretici kaçak yollarla üretmeye, tarla açmaya devam etmiştir. Bunu bildiği halde önlememiştir. 2015’ten sonra ise bu çay tarlalarını ruhsatlandırmıştır. Hala köylerde yeniden çay ekim tarlaları açılmaya devam etmektedir. Ama Çaykur/Devlet, bunlara göz yumduğu gibi ruhsatlandırmaya da devam etmektedir. 2010 yılından 2018 yılına kadar, günlük işleme kapasitesi günlük 6 bin 500 tonlardan 9 bin 100 tonlara çıkmasına rağmen bu kapasite artırımı üreticiye kota ve kontenjan olarak yansıtılamamıştır, yansıtılmamıştır. Nedeni ise, yeni çaylık alanları açıldığı kadar üretim kapasitesi artırılmamış, modernize edilmemiştir.
Sürecin kötü yönetilmesi, planlanmaması ve popülizm gibi nedenlerle çayımız istenildiği gibi kaliteye ulaşmadığı gibi, üretici maddi anlamda da yeterli gelir elde edememiştir, yoksullaşmaya devam etmiştir. Ayrıca kurumun kötü yönetilmesi üretici gözünde de prestijini yitirdi, savunulacağı yanı kalmamıştır. Bu yüzden biz diyoruz ki, Üretici örgütlenmeli, özgün, bağımsız örgütlemesini tamamlamalı. Çaykur, bu yönüyle üreticinin de temsil edileceği şekilde demokratikleştirilmeli ve yeniden reorganize edilmelidir. 15/08/2020
Recep Memişoğlu- Çay Üreticileri Üretim Temsilcisi.


Sevgili dost 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber