Yüce Yaradan nasip etti ve bir Ramazan’a daha kavuştuk. 

            Nice insanlar kavuşamadı ve dünya değiştirdi. 

            Biz de o değiştirenlerden olabilirdik! 

            Nihayetsiz hamdediyoruz. 

            Elbette Ramazan’a ulaşma nimetinin, gereğini ve şükrünü yerine getirme sorumluluğu da beraberinde gelmektedir. 

             Nimet külfet dengesi burada da karşımıza çıkıyor. 

             Külfetsiz nimet olmaz, olmamıştır,  olmayacaktır. 

             Hayatın her alanında bu böyledir. Hiçbir nimet yoktur ki, külfeti olmasın. 

             Ramazan nimetinin külfeti nedir? Elbette hakkını vererek oruç tutmak. 

              Hakkını vererek oruç tutmak nedir? Yani gerçek oruç nedir? 

              Oruç sadece sahur ile iftar vakti arası yemek yememek midir? 

              Elbette ki hayır! 

              Evet. Orucun şartlarından biri, belirlenen vakitler arasında yiyip içmekten vazgeçmektir. 

               Ancak bununla iş bitmiyor. 

               Bütün azaların oruç tutması gerekiyor. 

               Gözün, kulağın, dilin, el ve ayakların da oruç tutması, tüm haramlardan uzak durması, helal ile iştigal etmesi gerekiyor. 

                Bu da orucun tamamlanmasına yetmiyor! 

                Açların, yoksul ve düşkünlerin halinden anlamak ve hal ehli olmayı gerektiriyor. 

                Açların haliyle hallenmek, derdiyle dertlenmek, onlarla hemhal olmak. 

               Yani Ramazan’da olabildiğince muhtaçlara ulaşmak, onlara yardımcı olmak, aç olanların karnını doyurmak gerekiyor. 

               Ayrıca Ramazan’da, sabrın da en üst seviyede olması gerekiyor. 

              Bu ayda, ibadetlerin de yoğunluğunun arttığı, artması gerektiğini ayrıca vurgulamamız gerekir. 

               Bütün bu hasletler sadece Ramazan’a has değil elbet. 

               Yıl boyu ve bütün bir ömürde Müslümanın yapması gerekenler bunlar. 

               Ancak Ramazan’da daha bir kesafetle yapılan, yapılması gereken vazifeler, vazifenin ötesinde farziyetler bunlar. 

                Ramazan bunların talim ve terbiyesinin, eğitiminin,  uygulamasının, testinin, sıtaj ve ihtisasının  yapıldığı, meleke haline getirildiği, eğitilip kazanıldığı ve ondan sonra hayata geçirilip, devamlılık sağlandığı aydır ve öyle olmak zorundadır. 

                Yani bu ay; bütün bu vasıfları, davranış, karakter ve eylem kabiliyetini Ramazan’da kazanıp, bunu bir nevi meslek ve refleks  edinip, bütün bir yıl uygulama ayıdır. 

                 Bütün bunları yapabiliyor muyuz? 

                 Kendi nefsim adına söylüyorum ki, yapamıyoruz. 

                 Sadece aç durma kısmını başarıyor, gerisinde sınıfta kalıyoruz. 

                  O zaman da ““Nice oruç tutanlar var ki, aç kalmaktan başka bir kazançları yoktur.” Hadisi şerifinin muhatabı olmak durumunda kalıyoruz. 

                 Tıpkı; “Ve yine nice namaz kılanlar var ki, yorgunluktan başka namazından elde ettiği bir şey yoktur.” (İbn Mace, Sıyam,21) Hadisine, namaz ibadetinde mazhar olduğumuz gibi. 

                 Hele hele Ramazan çıktıktan sonra, “Eski tas eski hamam” durumuna düşer, her Oruç da sil baştan yapar, bir türlü raydan çıkmış tıreni tekrar ve bir daha çıkmamak üzere rayına sokamıyoruz. 

                   O zaman yapmamız gereken; 

                   Ramazan da öncelikle tüm azalarımızı haramdan uzak tutmak, 

                   Sabrımızı azami seviyeye çıkarmak, 

                  Hepsinden önemlisi, yoksul insanlara yardım etmek, sadaka oranımızı Ramazan da ikiye, üçe ve beşe katlamaktır. 

                       Adete Ramazan ayında birinci vazifemiz; kendi çevremizden, komşularımız ve mahallemizden başlayarak, dalga dalga tüm dünya yoksullarına el atmak, ulaşmak olmalıdır. 

                    Bu ay, D. Türkistan’ı, Arakan’ı, Yemen’i, Afganistan’ı, Filistin’i, Bosna’yı, Kosova’yı, Balkanlar’ı, Kafkaslar’ı,  Irak, Suriye, Libya, bütün bir Afrika’yı hatırlama ayıdır. 

                      Bu ay da bir hafiye gibi, yoksul arama peşinde olmalı, bütün bir Ramazan da birinci vazife olarak bu haslet peşinde koşmalıyız. 

                     İftara eve yetişmek, iftar yapmak için can atan, binbir çeşit yemekle patlayıncaya tıksırıncaya kadar yemek yemek değildir oruç. 

                    Oruç, sabrı, bütün azaları aç bırakma, haramdan uzaklaştırma, helale alıştırma ve fakirlere yardım için kapı kapı dolaşma, yoksul avına çıkma ayıdır, olmalıdır. 

                    RAMAZAN YEME AYI DEĞİL, YEDİRME AYIDIR. 

                   Yedirdiğini, yardım ettiğini REKLAM ETME ayı da ASLA DEĞİLDİR. 

                   İFTARŞOV ve YARDIMŞOV ayı hiç ama hiç değildir. 

                  Bütün bir ömür SAĞ ELİN VERDİĞİNİ SOL EL İN DUYMADIĞI VE GÖRMEDİĞİ bir aydır. 

                   TÖRENLE, KAMERALAR ÖNÜNDE YARDIM DÖSTERİSİ hiç değildir. 

                   Ne mutlu başarabilenlere! 

                  Kendi adıma itiraf etmeliyim ki, yıllardır oruç tutar, bu muhasebeyi her Ramazan’da yapar, ama bir türlü dört başı mamur bir oruç tutamamaktan hep muzdarip olurum. 

                  Başarabilen Ramazan’ın kahramanı, bunu geri kalan onbir ayda da devam ettirebilen, yılın kahramanı, bütün bir ömür başarabilen de bir ömrün yiğidi, cengaveri ve aslanıdır. 

                  EN BÜYÜK CİHAT, NEFİSLE YAPILAN CİHATTIR. 

                  Bu duygu, düşünce ve temennilerle Ramazan’a hoş geldin diyor, Oruç ayınızı tebrik ediyor,  hayırlı, bereketli ve amacına uygun geçmesini cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyoruz. 

                   İnşaallah bu ayı gereği gibi karşılar, içini doldurur, bizden memnun bir şekilde uğurlarız. 

                   Ramazan ümmetin ve tüm insanlığın uyanışına, dirilişine, silkinip kendine dönüşüne, her iki alemde mutlak kurtuluşumuza vesile olur inşallah. 

                   Bu ayda Mevla’mızın rahmet, merhamet ve mağfiretine nail olmamız dua ve niyazıyla. 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber