banner240
banner237
banner238

            Son yıllarda, cılız da olsa  düşünce ve inanç kayma ve kırılmalarından biri de sıkça duyduğumuz, “Kur’an bize yeter” iddiası, anlayış ve inancıdır. 

               Bu çıkış sanki Hz. Peygamberi dışarıda  bırakma, İslam’ı sadece Kur’an ile sınırlandırma,  

              “Kur’an bize yeter, Peygamberin sünnetine gerek yok” gibi bir algı ve anlayışı çağrıştırmakta, doğurmaktadır. 

               Kur’an’a uymayan, o’nun emir ve yasaklarına, helal ve haramlarına, bir bütün olarak Kur’an’a ters duran, karşılığı Kitap da bulunmayan  ve Peygambere atfedilen  söz ve sünnetlerini kabul etmeme olarak ortaya çıkan bir iddia ise, elbette buna kimse itiraz etmez, edemez. 

                Ama “Kur’an bize yeter’ sıloganı, çerçeve ve kapsam olarak, sünneti bütünüyle dışarıda bırakma, İslami kaynak olarak yalnızca Kur’an’ı esas alma, yeterli görme gibi bir iddiayı da içermekte, en azından içinde  bu anlam ve çağrıyı da barındırmaktadır. 

                 Dolayısıyla, Kur’an bize yeter dendiği zaman, çok tabii olarak, Kur'an'ı insanlığa kim getirdi, kime vahyolundu, bu İlahi tebliğin sahibi kim sorusunu ortaya çıkarmakta, bu soruyu sorma zarureti doğmaktadır. 

               Öyle ya bu Kur'an kime inzal oldu? 

               İnsanlığın önüne bu Kitabı kim koydu? 

                  Bize bunu kim duyurdu, kim öğretti? 

                  Bunun Allah kelamı olduğunu kim söyledi? Kim açıkladı? 

                  Teşhis ve tedavi varsa, hekim de vardır. 

                  İlaç varsa, kimyacı, eczacı vardır. 

               Ekmek varsa, bunu ustası, fırını, önümüze getireni de vardır. 

               Yemek varsa, aşçısı var olduğu gibi, garsonu, servis edeni de vardır. 

                  Yemek kendiliğinden gelmediğine, gelemediğine göre, bunun bir getireni vardır. 

                   KUR’AN BİZE NE YAPMAMIZ GEREKTİĞİNİ, HZ. PEYGAMBER İSE, SÖZ, UYGULAMA VE SÜNNETLERİYLE NASIL YAPMAMIZ GEREKTİĞİNİ ÖĞRETİR. 

                   Kur’an’ın tatbiki, Peygambersiz mümkün değildir. 

                   Namaz Kur’an’ın emridir AMA NASIL KILINACAĞI Hz. Peygamber ile ortaya koyulmuştur. 

                   Hac, Oruç, Zekat, abdest ve benzeri tüm ibadetlerin uygulaması, Hz. Peygamberin göstermesi ve uygulaması ile öğrenilmiş ve bugüne kadar gelmiştir. 

                   Dolayısıyla, Peygamber yoksa, haşa Kur’an’da yoktur! 

                   Kur’an varsa, Peygamber vardır, Peygamber yoksa Kur’an yoktur. 

                   Peygamber olmadan Kur’an öğretilerinin büyük çoğunluğunu hayata aktarmak, uygulamaya koymak mümkün değildir. 

                   Kur’an’ın sahibi Allah’tır. Bize O’nu ulaştıran, öğreten, tatbikatını gösteren, hayata yansıtan Hz. Peygamberdir. 

                   Kur’an bize Hz. Peygambersiz ve tek başına yeterli değildir. 

                   Kur’an ve Peygamber bir bütündür. Birbirinden ayrılması mümkün değildir. 

                   Hatta, bu ikisinin de ötesinde Edille-i Şer’iye vardır. 

                   Edille-i Şer’iye de dörttür. 

                   KUR’AN, SÜNNET-HADİS, KIYAS ve İCMA. 

                   Görüldüğü üzere Kur’an’ın yanında sadece sünnet-Hadis değil, iki temel esas daha vardır ve bunların dördü İslam’a temel kaynaklık etmektedir. 

                      Yani BİR değil, DÖRT ancak yetmekte, aciz olan insanoğlunun dini ihtiyaçlarını dört ancak karşılamaktadır. 

                      O zaman şöyle demeliyiz: “KUR’AN, SÜNNET-HADİS, KIYAS ve İCMA bize yeter.” 

                       Kasım ayının başlarında öğle namazını, cami içi dolu olduğu için cami avlusunda kılmıştım. 

                       Cenaze nedeniyle cami dolu olduğu gibi, avlusunda da herhalde yüzden fazla insan vardı. 

 

                       Farza sıra geldiğinde tabii olarak İmama uymuş ve farzı kılmaya başlamıştık. 

                       Üçüncü rekada başladığımızda, namazın başından beri kafamda YAPACAĞIM İŞLER CİRİT ATIP DOLAŞIRKEN, bir poşet rüzgarın etkisiyle, o kadar insanın arasından geçip, başka bir kişiye veya yanına takılmadan sürüklenerek önümde, alnımı secdeye koyacağım yerde durdu. 

                        Rüzgar hafifte olsa esmeye devam ettiği halde poşet orada sabitlenmiş, ağzı da bana dönük olarak hareketsiz duruyor, adeta bana bakıyordu! 

                        Namaz bitene kadar orada durdu. 

                        Gözüm hep onda namazı tamamladım ve dersimi aldım! 

                        Bana: “Bedenin namazda ama aklın, fikrin başka işlerde kıldığın namaz çöp, doldur poşete çöp kutusuna at" diyordu ve ben öyle algıladım. 

                    Allah’ın huzurunda, Allah ile görüşür gibi namaz kılamadığımız için, namaz bizi kötülüklerden alıkoymuyor, 

                         “Nice namaz kılanlar var ki, yorgunluktan başka namazından elde ettiği bir şey yoktur.” Hadisine muhatap oluyor, 

                          Namaz bizi her alanda daha iyiye, güzele götürmüyor, yerimizde sayıyoruz. 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1

banner220



Günebakış Trabzon Haber