Bu hafta ekonomiden yazalım istedim.

Öyle ya! ekonomi hayatımızın her alnında var.

Özellikle son zamanlarda enflasyonunda yerinde durmayışı herkesi ekonomiye karşı bir merak içerisine soktu.

Merkez bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Hanımefendinin dün akşamki beyanatına göre, enflasyon 2025 yılında tek haneli rakamlara düşeceğini beyan etti.

Bizler için uzun bir süre de olsa buna da razıyız.

Esas gerçek olan şudur ki;

Bir ülkenin kalkınmasında üç madde çok önemlidir.

Üreteceksiniz, istihdam İşçi Teknik veya İdari Personel çalıştıracaksınız ve ürettiğinizi İhraç edeceksiniz.

Yani döviz karşılığında dışarıya satacaksınız.

Buna ekonomi dilinde “ekonominin üç saç ayağı de denir”

Eğer üretmezseniz bu sefer dışarıdan almak zorunda kalırsınız.

Bu durum da iç borçlanmaya yol açar.

İstihdam edemezseniz işsizlik artar. Dışarıya bir şey satamazsanız da döviz girdisi olmaz.

Bu sefer işler iyice karışır. Altından kalkılamaz bir hal alır.

Ülkenin top yekûn bir kalkınma hamlesine ihtiyaç vardır.

Hükümeti, muhalefeti taşın altına elini koymalıdır. Bir kere yeni bir Anayasaya şiddetle ihtiyaç vardır.
Çoğulcu bir katılımla yapılacak olan, anayasaya her kesimden insanın görüşü alınarak son şekli verilmelidir.

İkinci işimiz Tarım olmalıdır.

Tarımda artık kendi kendimize yetemez hale geldik. Köylerimiz boşaldı. Milyonlarca dönüm araziler bomboş.

Köylerde oturanlar bir tavuk bile bakmaz hale geldiler. Kaldı ki yaylalarda meralarda inekler artık parmakla sayılacak kadar az.

Merkez köylerimizde dahi bahçeler ekilmiyor. Kendi ihtiyacımızı karşılamak adına da olsa bir domates veya bostan, maydanoz, marul yetiştirmiyoruz.

Oysa Avrupa ülkelerinde toprak bile yok.

Ama onlar her vatandaşa 50metrekare 100metrekare yer tahsisi ederek bu yerlerde hiç değilse kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar sebze ve meyve üretimi yapmalarını sağlıyor.

Bu durum bizlere ilk etapta bir hobi olarak gözükse de ekonomiye çok büyük bir katkı olduğu herkesçe malumdur.

Bin ailenin böyle bir üretim yaptığını bir düşünelim. Acaba kaç ton domates veya salatalık üretmiş olurlar.

Aynı şekilde Hayvancılık özendirilmeli. Devlet bu konuda çok cömert davranmakta, ancak insanımız hazıra alıştığından zahmete katlanmamaktadır.

Her eve bir maaş girmekte, bir günlük çay ve sigara parasını elde eden genç başka bir şey düşünmemektedir.

Ülkesini düşünen idealist gençler yetiştirilmeli.

Eğer verilen bu kadar desteklere rağmen hayvancılık yapmak istenmiyorsa be sefer bu işe devlet el atmalı.

Devletin kendisi hayvan çiftlikleri kurmalı ve piyasayı denetim altına almalıdır.

Yaylalar da sütler fabrikalara yanlış hatırlamıyorsam 8TL ye satıyor.

Ama biz bir kilogram peyniri nerdeyse 150TL ye soframıza koyuyoruz.

Besi ve Süt hayvancılığına devletin el atması bu konudaki tutarsızlığı da engelleyecektir.

1970 li yıllarda sanayi toplumu olmaya karar veren Türkiye tarımı unutmuş.

Köylü asgari ücrete kanarak şehir ’e yerleşmiş. Şehir hayatına da alışınca bir daha köye dönmemiştir.

Köy okulları kapanmış taşımalı sistem geçildi. Çocuğundan ayrı kalmak istemeyen anne ve babalar şehir’ e taşınmış sonuçta köyü terk etmiştir.

Köylerde yaşam özendirilmeli. İnek bakan ailelere emeklilik konusunda kolaylıklar sunulmalı.

Bütün bunlar bana Ferdi Tayfur’un “Haydi gel köyümüze geri dönelim” şarkısını hatırlatıyor.

Bu şarkının sözleri de şehir hayatının ne kadar zor olduğunu insanı yaşamdan sevdiğinden kopardığı anlatılmaktadır.

Son olarak; Etrafıma baktığımda birçok kişinin şehirde evi, köyde mükemmel evi, yaylada evi, altında arabası olanların sayısı azımsanacak kadar az değil.

Bir düşünelim bu duruma nasıl gelindi.

Esas önemli olan da bu durum nasıl muhafaza edilebilir.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber