12 MART 1921;  Yanardağlar gibi bir iman fışkırışının,  Din, Vatan, Namus ve İstiklal  sevgisi, özlemi, aşkı ve  hassasiyetinin, çağlayanlar gibi bir sesin, kükremiş sel olma ve gök gürültüsü gibi bir büyük sesin ve yiğit bir yüreğin sesi, Anadolu’nun ve bu büyük milletin kalbini söze dönüştüren "İSTİKLAL MARŞI”nın, TBMM tarafından kabul tarihidir. 

                    12 Mart 2021 ise, kabulün, bu büyük günün  100. Yılı, sene-i devriyesidir. 

                     Bugünkü Cuma hutbesinde de söylendiği gibi; 

                       “Bundan yüz yıl önce topyekûn bir var oluş mücadelesi verdik.  

                       Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla vatanımızı savunmak için seferber olduk.  

                       Canımızdan, cânânımızdan, bütün varımızdan geçtik, ancak cennet vatanımıza nâmahrem eli değdirmedik. 

                        İşte o en zorlu günlerimizde sarsılmaz imanımızın, hak yolundaki sadakatimizin, vatan sevgimizin, asalet ve cesaretimizin mısralara bürünmüş hali olan İstiklâl Marşımız vücut buldu.  

                        Bu muhteşem marş, milletimizin her bir ferdinin zihnine ve gönlüne işleyen aidiyet mührü oldu. 

                       İstiklâl Marşımız şu ayet-i kerimenin ruhunu yansıtır: “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; iman etmişseniz üstün olan sizsiniz.”  Al-i İmran, 139 

                       İstiklâl Marşımız; var oluş gayemizi, kim olduğumuzu ve nasıl var olmaya devam edeceğimizi öğretir.  

                       En son ocağımız sönmeden, bağımsızlığımızın sembolü olan al bayrağımızın inmeyeceğini haykırır.   

                       Şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağımızın, asla düşmana çiğnetilemez olduğunu telkin eder.  

                        Şehâdetleri dinin temeli olan ezan-ı Muhammedî’nin ebediyen yurdumuzun üstünde inlemesini niyaz eder.  

                        Şu mısralarla milletimize ebedi istiklâli muştular: 

                              Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; 

                              Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!” 

                        Evet.  İstiklal marşımızın her bir satırı, bir kitap olacak kadar tarihi vesika, ciltler dolduracak kadar  anlamlı, mesajlı ve uyarı vesikasıdır. 

                  Maalesef günümüzde hala iyi anlaşılmamış, anlatılamamış, belli notalarla koro halinde okunan bir marş müziği ötesinde, anlattıkları ve verdiği mesaj layıkıyla insanımıza ve gençliğimize aktarılamamıştır. 

                “Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı: Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.” Dizelerinin, bu vatan üzerinde yaşayanlarca ne kadar anlaşılabildiği, bu vatana ne kadar bu gözle bakıldığı, buna ne derece uyulduğu, eğitimde bu ruhun ve anlamın ne kadar verilebildiği yeniden düşünülmelidir. 

                        Daha da vahim olanı, bütün bir tahsil hayatı boyunca marş olarak söyletildiği halde, marşa konu iki kıtasını tam olarak ezbere okuyabilecek bir gençlik ve yetişkinlerden de mahrum olmamızdır. 

                         On kıtasını, satır satır ezberin ötesinde, anlayabilecek ve anlatabilecek çok az insanımız vardır. 

                           Dilimiz Türkçe’nin uğradığı değişim ve erozyon, İstiklal marşının dilini anlayamayacak hale sokmuş, bırakınız asrı ve asırları, yüz yıl öncesinden bile bizleri koparmıştır. 

                           İstiklal Marşı’nın kabulünün yüz yılını geride bırakırken ve sene-i devriyesinde anarken, marş ve Akif üzerinden tumturaklı laflar etmek ve hamaset yapmak yerine, marşı anlamak, o dili yaşatmak, koca bir Osmanlı Devleti’nin, tek dişi canavar emperyalist ve ziyonistlerce nasıl paramparça edildiğini, bu büyük milletin kaybettiği toprakları, gördüğü soykırım ve zulümleri, çektiği tarif edilmez acıları iyi anlamak, anlatmak durumundayız. 

                        Daha da mühim olan ise, İstiklal Marşı’nın bugün neresindeyizi görmek ve ders çıkarmak mecburiyetindeyiz. 

                        Tek dişi kalmış canavarların bugünde aynı hesaplar ve canavarlıklar peşinde olduğunu, bizi de yanına alarak ve kullanarak, dünün Osmanlı coğrafyasını, aynen İstiklal Savaşı günlerinde olduğu gibi, nasıl yerle yeksan ettiklerini,  

                         Çok yakın geçmişte Bosna’yı, Kosova’yı, Kırım’ı, Kıbrıs’ı kan gölüne çeviren müstekbirler, günümüzde de Filistin, Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen, D. Türkistan, Karabağ, Arakan ve kara kıta Afrika’yı aynı mezalimle buluşturmuş, yeni İstiklal Marşı yazmanın acı hatıralarını yeniden yaşatmış ve yaşatmaya devam etmektedirler. 

                          Ve İstiklal Marşı şartları, yerle yeksan edilen dünkü coğrafyamızdan sonra, şu anda kapımıza dayanmış bulunmaktadır. 

                          Marşın 100. Yılında, başımızı iki elimizin arasına alarak çok acil düşünmeli, kuma particiliği ve vatan hassasiyetinin önüne geçmiş oy hesaplarını bir tarafa bırakarak, çok acil bir şekilde, yeniden 84 MİLYON  KUVAYI MİLLİYE oluşturmanın çarelerini aramalı, düşmanı davet eder politikalardan vazgeçip, birlik ve beraberlik içinde kardeş ve yekvücut olmanın dilini, politikalarını ve uygulamalarını hayata geçirmeliyiz. 

                          YANGIN KAPIYI DA AŞTI, BACAYI SARMK ÜZERE!!! 

                          Bu vesile ile İstiklal marşının yazarı, büyük şair, örnek insan üstat M. Akif’i de, İstiklal Marşı kadar hatırlamak,  anlamak, SAFAHAT’ı ders kitabı olarak okutmak, Akif izinde bir gençlik yetiştirmek ve bu büyük şairin” Allah bu millete bir daha 'İstiklal Marşı' yazdırmasın!.." sözünün bugünkü karşılığını anlamak ve anlatmak durumundayız. 

                 İstiklal marşı’nı ancak, acıyı en derin bir şekilde yaşayan ve hisseden birinin yazdığını ve yazabileceğini biliyor, 

                İstiklal Marşı’nın kabulünün  sene-i devriyesinde büyük yazar, şair, üstat M.Akif’i rahmetle, minnet ve şükranla anıyor, 

               Ve biz de “Allah bu millete bir daha 'İstiklal Marşı' yazdırmasın!..” diye dua ediyoruz. 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber