Beni takip eden veya edebilen okurlarıma şunları söylemek isterim. 31 Mart yerel seçimleri, merkezi hükümetin yenilenmesi seçimi değildir. Nerede hangi yerel yönetici seçilirse seçilsin merkezi hükümet gene aynen devam edecektir.

Peki öyle ise iktidar partisi veya muhalefet partileri bu seçime neden bu kadar asılıyorlar?

Asılıyorlar, çünkü yarın bizim şu kadar oyumuz arttı veya sizin şu kadar oyunuz eksildi gibi iddialara isnatlar bulmak istiyorlar. Bence bunlara hiç gerek yok.

Bir yerel yönetici, ( köy veya mahalle muhtarı, belediye başkanı veya encümeni) yöre halkı tarafından beğeniliyorsa doğal olarak yeniden seçilir. Şayet beğenilmiyorsa seçilmez. Olay bundan ibarettir.

Bir düşünelim, siz yerel yöneticinizi beğenmiyorsunuz. Bunu değiştirmek istiyorsunuz ama o iktidar partisinin adayı olduğu için yeniden seçmeye mahkum gibisiniz. Ya da bunun tam tersi olarak düşünürsek yerel yöneticiniz muhalefet partisinden ama hizmetinden memnun değilsiniz. Değiştirmek istiyorsunuz fakat iktidar partisini beğenmediğinizden dolayı onun adayına da oy vermiyorsunuz.

Şimdi demokrasi bunun neresinde?

Bizim ülkemizde buna çevre baskısı denir. Demokrasilerde vatandaşlar seçecekleri yöneticilerin vaatlerini dikkatle dinlerler. Daha sonra oylarını ona göre verirler.

Oy verdikten sonra da kendilerine yapılan vaatleri teker teker takip ederler. O vaatlerin yerine getirilmesini haklı olarak talep ederler.

Biz vatandaşımıza bu bilinci kazandırmak zorundayız. Aksi halde seçimler tam anlamıyla bir tiyatro olmaktan öteye geçemez. Hür irade denilen kavram sözde değil özde olmak zorundadır.

Bütün bunları ifade ederken, şunu da söylemek gerekir. Bu gün Cumhuriyet tarihimizin en temiz seçimleri yapılmaktadır. Bundan önceye geriye doğru gidersek en şaibeli seçimler ilk başlardaki seçimler olduğunu görürüz.

Bu ifadelerim kimilerini rahatsız edebilir. Ama gerçek budur. Merak eden araştırsın baksın.

Bu gün için geldiğimiz noktanın geçmişin en iyisi olması, ideali yakaladığımız anlamına elbette ki gelmez. Daha çok mesafe almamız gerekir ki ideal olanı yakalayalım.

Seçimler öncesi yapılan yazılı ve sözlü propaganda şekli tamamen ilkelliktir. Basın yayın organlarının bu kadar etkin ve yaygın olduğu bir teknoloji çağında sokaklarda görüntü ve gürültü kirliliği yapmanın ne manası var?

Sanki şehirlerimizin ürettiği gürültü ve görüntü kirlilikleri yetmiyormuş gibi bir de seçimin gürültü ve patırtısını mı dinlemek ve görmek zorundayız.

Bu görüntü ve gürültüler vatandaşların kullanacakları oyu olumlu etkilediğini sananlar yanılıyorlar. Tam aksine bundan hepimiz rahatsız oluyoruz.

Bana kimse nereden biliyorsun diye sormasın. Ben vatandaşım oradan biliyorum. Bu durumlardan ciddi manada rahatsız olduğumuzu ilgiler duyarlar umuyorum.

Bütün görevler en liyakatlı kişilere verilmelidir. Bu aklın ve mantığın bir gereği olduğu gibi dinimizin de bir gereğidir. Bizim ülkemizde bu uygulanır mı derseniz üzülerek söylemek gerekirse kesin olarak hayır derim.

Zaman zaman geldiği göreve yeterince layık olmuş olan belki yüzde beş oranında insan vardır. Toplum da onların yüzü suyu hürmetine ayakta durmaktadır.

Maddi menfaati için hiçbir kaide ve kuralı tanımayan bir insana kamu görevi verirseniz başaracağı en iyi iş, size beklediğinizden daha çok beğenilmek olacaktır.

Ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Biz bu insanlardan çok çektik millet olarak. Oysa bize kaynakları verimli kullanabilen yöneticiler gerekir.

Duygularımızın esiri olmadan akıl ve mantığımızı kullanarak oyumuzu ne zaman kullanabilirsek o zaman daha yüksek bir refaha kavuşabiliriz. Aksi halde seçimlerin sonucunda gene kendimizi överiz ama yerimizde de sayarız. 20.03.2019

M.Sadullah SAĞLAM

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber