Sümela manastırı yıllardan beri müze olarak kullanılıyordu ve bir sorun da yoktu.

              Ne zaman senede bir gün ayine açıldı, o günden beri sorun oldu. Bu tarih 2010 yılıydı ve o günden beri duyarlı vatanseverleri rahatsız etmeye devam ediyor.

              Sorunu da kendi ellerimizle oluşturduk. Dururken bu ayin nerden çıktı? Hangi dahili ve harici güçlerin isteği idi? Neden böyle bir talep geldi ve neden bu talebe boyun eğildi?

             Dertsiz başı neden derde soktuk? Böyle hassas bir konu neden düşünülemedi?

             Üstelik bu ayinin,  kadim Osmanlı coğrafyamızın “TEK DİŞİ KALMIŞ BATILI EMPERYALİST CANAVARLARCA” işgal edildiğinde, neler yaptığını, hatta kirli sabıkası nedeniyle yurdumuzdan dışarı çıkarılması için de çaba sarf edildiği ve buna muvaffak olunamadığını bildiğimiz patrikhane tarafından yapılması, rahatsızlığın en baş etkeni oldu.

              Buna bir de, her yıl  26 Ekim de kadim Tırabzon vatanımızın yeniden işgalden kurtarılmasını kutladığımız tarihin 15 Ağustos’a alınması ve işgallerine son verilen bu tarihi ayinde esas almaları eklenince, ayinin hiçte ibadet amaçlı olmadığı şüpheleri iyice artırdı.

              Kendileri bu tarih ve güne, “Meryem Ana’nın göğe yükseliş tarihi” adını koysa da, bu tek başına sorunu çözmemektedir.

              Bizim de anamız olan Hz. Meryem için ayin yapacakları kiliseleri İstanbul’umuzda  ve daha bir çok yerde vardır. Sorun, çok uzaklardan ve ayin yapacak cemaati Sümela’ya dışarıdan taşıyarak ve dünyanın birçok yerinden toplayarak yapmaları ve bunu çok önemsemeleridir.

             Etrafında Hıristiyan tebaamız olsa ve her gün onlara yönelik ibadete açık olsa, zerre sorun olmayacaktı. Tıpkı, kent merkezinde bulunan ve 1869-1874 yılları arasında Sultan Abdülmecid tarafından Trabzon'a gelen turistler için inşa edilen, bizzzatihi bizim devletimiz tarafından yapılan  Santa Maria kilisesinin, tek bir cemaati olmamasına, görevli papazı da olmasına rağmen halen ve her gün ibadete açık olduğu ve hiçbir sorun olmadığı gibi.

            Neden Fener papazı, büyük bir dikkat ve özenle, ta İstanbul’dan kalkar, bunca yolu teper ve her yıl, özellikle her yıl buraya gelip ayin yapma ihtiyacı duyar?

            Elinin altında Fener kilisesi varken, neden buraya ibadete gelir?

            Madem ayine izin verildi, neden mütekabiliyet uygulanmadı? Mesela tek bir cami bıraktıysalar Selanik’te, kadim şehrimiz Selanik’in Yonan tarafından işgal edilip, elimizden aldıkları tarihte, orada bir mevlit okutsak, hutbe okuyup namaz kılsak, kabul ederler mi? Böyle bir mütekabiliyet/karşılıklılık/eşitlik niye istenmedi?

            Sırf 60 küsür yıldır kapısında bekletildiğimiz, kapısına bağlanıp içeri alınmadığımız, kapısından da ayrılmamıza izin verilmeyen, sürekli oyalandığımız, AB’nin kendi çıkarlarına yönelik, kendi kültür, inanç ve medeniyetine ait talep ve kıriterleri bize dayatmak ve yaptırmak için, “şunu da yapın, bunu da yapın, Kıbrıs’tan çıkın, Türkiye’deki hain çevrelerin isteklerini yerine getirin, zinayı serbest bırakın, domuzu kasaplık hayvan sıtatüsüne alın, idamı kaldırın, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayın, cinsel sapkınlıklara meşruiyet kazandırın, sözde Soykırım yaftasını kabul edin” diyerek ve istediklerinin kahir ekseriyetini de kabul ettirerek bizi her yönüyle kendilerine benzettikleri AB’ne yaranmak için bu belayı başımıza açtık.

                Böyle bir kararın alınması ve bu hakkın bunlara verilmesi tarihi bir yanlış olmuştur. Üstelik hiçbir MUTEKABİLİYET, karşılıklılık ve eşitlik ilkesi olmadan hunun yapılması, aleyhte olacağını bile bile bu yola nasıl gidilmiştir, anlamak mümkün değil!

                Tekrar tekrar ifade ederiz ki, ülkemizin herhangi bir yerinde, hangi dinden olursa olsun, inananları ve cemaatleri varsa, kiliselerinin yılda bir gün değil, her gün açık olması en tabii haklarıdır. Hatta, cemaatleri var ama ibadethaneleri yoksa, ona da izin verilmeli, kiliselerini yapmaları sağlanmalıdır. Ama bizim camilerimizi halkımızın yaptığı gibi, kendileri yapmalıdır. Devlet bütçesinden tonlarca paramızı kiliselere harcayarak, onararak veya yeniden yaparak değil.

                Ayrıca Fener Patrikhanesi mensuplarının ekümeniklik için neler yaptıklarını, bizim Ukrayna-Rusya savaşında denge politikası izlerken, onların bize sormadan Ukrayna temaslarını, AB ve ABD nezdinde ne çalışmalar yaptıklarını duymakta, gizlense de haberdar olmaktayız.

                  Fener patrikhanesi tarihte neyse, bugünde odur. Geçmişte ve en zor zamanlarımızda Patrik Grigoryos ve bir kısım Rum papazların, Yonan isyanına destek vermeleri sonucu idamla cezalandırılmışlar, O zaman ki papaz Grigoryos,1821’de paskalya günü Patrikhane’nin orta kapısında asılmış, boynundaki yaftada; “Devlet-i Aliye’nin nimetlerinden faydalandığı, her türlü imtiyaza sahip olduğu halde nankörlük edip Rumları devlet aleyhine isyan ettirmeye çaba gösterdi.” yazıyordu ve hala  bu orta kapı açılmamakta, kapalı tutulmakta, hesabının görüleceği gün beklenmektedir.

                   Fener papazının, bütün bu olanlar ve daha nice faaliyetleri, ortada bir iyi niyetin olmadığı yönündeki kuşkuları güçlendirmektedir.

                   Sonuç olarak, Sümela ayini izni behemehal kaldırılmalı, eskilerden beri olduğu gibi bütün bir yıl boyu müze olarak kullanılmaya devam ettirilmelidir.

                  800 Yıla yakın Müslümanların vatanı olan İspanya’da Endülüs Gırnata Camisinin geçmiş ve günümüzdeki hali unutulmamalı, Endülüs akıbetinden ders alınmalıdır.

                  Van ilimizde bulunan Akdamar kilisesi de aynı durumdadır.

                  1951'de hükûmet emriyle yıkımı kararlaştırılmış, 25 Haziran 1951'de başlatılan yıkım çalışması o dönemde gazeteci olan ve tesadüfen olaydan haberdar olan Yaşar Kemal'in müdahalesiyle durdurulmuştur.

                 On yıllar boyunca harabe halinde olan kilise 2005-2007döneminde Kültür ve Turizm BakanlığıMIZ öncülüğünde, Türkiye Ermenileri ve komşu Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bir adım olarak, devlet bütçesinden, Müslüman Türk milletinin parası ile 1.5 milyon dolar harcanarak tamir edilmiştir.

                  Hatta onarım çalışması bazı uluslararası kültür çevrelerinde "siyasi amaçlı" olarak tanımlanmıştır. Kilise 29 Mart 2007 tarihinde Kültür BakanıMIZ ve Ermenistan Kültür Bakan Yardımcısının katılımıyla müze olarak tekrar açılmıştır. Tamir sonrası, kilisede 19 Eylül 2010 tarihinde Türkiye Ermenileri Patrikliği Ruhani Meclisi Patrik Genel Vekili Başpiskopos Aram Ateşyan yönetiminde bir ayin düzenlenmiştir, bu 95 yıl aradan sonra burada düzenlenen ilk ayindir.

                     Akdamar kilise çevresinde de tek bir Ermeni ya da Hıristiyan yoktur Zaten göl içinde çok küçücük bir adadır. Bırakınız adacığı, hinterlandında da tek bir cemaat yoktur.

                    Bu kilisenin de geçmişi acılarımızla doludur.

                    Yine 1. Dünya savaşında bölgenin Rus işgali ile Ermenilerin bizi arkadan vurması, 80 bin civarında Müslüman ahalimize soykırım yapması, vahşi Ermeni mezaliminden kaçan çaresiz halkımızın, Ermeni zenginlere ait Van Gölümüzdeki vapurlara sığınması, asıl katliam ve soykırımın da burada bize yaşatılması unutulmamalıdır. Vapur gölün tam ortasına gelince Ermeniler, Türk erkeklerini vahşice katledip cesetlerini suya atmış, kadınlarımız ise Ak damara götürülmüş, ömürlerinin sonuna kadar Ermenilerin tecavüzüne uğramıştı.                İşte bu sebeple Ak damar Adasının adı tarihe TECAVÜZ ADASI olarak geçmiştir ve AKDAMAR KİLİSESİ ERMENİLERİN MÜSLÜMAN AHALİMİZE TECAVÜZ VE SOYKIRIM MÜZESİ OLARAK KULLANILMALI, burada da ayin izninden derhal vazgeçilmelidir.

              Her iki yerde ayine izin verilmesi ve yapılan ayin katılımcıları, amacı ve özeni, bu ayinlere izin vermenin egemenlik hakkı ve devrine adım olduğu, her iki cenah tarafından düşünülmekte ve iki papaz tarafından takdir ve teşekkür edildiği,  alkışlandığı unutulmamalıdır.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber