AFETLERİ UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ.

Yapılan incelemelerde tüm kent hasar görmekle birlikte en ağır hasarın eski yapılarda görüldüğü ve bu binaların tamamen enkaza döndüğü belirlenmiştir. Bu durumda zemin ve beton kalitesizliği kadar kullanılan eski tip düz demir donatıların zaman içinde korozyona uğraması ve dayanımını yitirmesinin de etkisi vardır. Tüm bunların yanında güncel bina yapım şartnamelerine uygun yapıldığı halde ağır hasar gören binalar da söz konusudur. Bu tarz binaların hasar sebebi ya zemin-bina uyumsuzluğu, ya da yumuşak kat diye tabir edilen giriş katlarında bulunan ve yüksek tavanlı işyerlerinin varlığıdır.

Binaların büyük çoğunluğu, ilk gelen deprem dalgaları olan P ve S dalgalarından sonra gelen ve yıkıcı deprem dalgaları olan Love ve Rayleigh dalgalarının sarsıp kırdığı zemin katlarının kolonlarından hasar alıp ayakta kalamamıştır. Bununla birlikte şehirde çok katlı olup şartnamelere uygun yapıldığı belli olan yeni binaların bazıları ya az hasar almıştır ya da depremi hasarsız atlatmıştır. Bu da sağlıklı bir zemin etüdü ve bunun sonucunda elde edilen doğru zemin parametreleri ile tasarlanan binaların, bu kadar ağır bir depremde bile içindeki insanları koruyabileceği gerçeğini göstermektedir.

Medyaya da yansıyan Rönesans Rezidans binasının enkazının kaldırılmasından sonra yapılan zemin sondajlardan elde edilen karotlar incelendiğinde zeminin oldukça yumuşak ve killi birimlerden oluştuğu görülmüştür. Radye temele de sahip binanın beton ve demir donatılarının sağlam olmasına rağmen yıkılması ve çok sayıda can kaybına uğratmasının en büyük sebebi, binanın bir tasarım hatası olarak ince, uzun ve tek bir bloktan yapılmış olması ve bina ekseninin deprem odak noktalarına yaklaşık dik olmasıdır. Bu durum özellikle Love ve Rayleigh dalgalarının zaten gevşek bir zemine sahip binayı önce sağlı sollu, sonra aşağı yukarı sarsarak temellerinden koparıp devirmesidir.

Antakya merkezinin Asi nehrinin yatağına kurulu olması, zemininin buna bağlı olarak son derece gevşek olması nedeniyle bu alanın şehirleşme açısından çok riskli olduğu yıllardır bilinen bir gerçektir. Buna rağmen yerel yönetimlerin bu konuyu ciddiye almamaları, yapı denetim ve beton laboratuvarlarının yetersiz denetimleri, zemin etütlerinin bir evrak tamamlama çalışması olarak görülmesi, bu çalışmaları yerinde denetleyecek jeofizik ve jeoloji mühendislerinin belediyelerde istihdam edilmemesi gibi faktörler tüm bu can ve mal kayıplarını doğurmuştur. Bunun sorumlusu kanun ve yönetmelikleri düzgün uygulamayan, denetlemeyen ve göz ardı eden tüm yerel yönetimlerdir.

2017 tarihli Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde yer altının dinamik esneklik direnişleri ve yerin dayanımı, taşıma gücü, yer altı suyu varlığı, yer altı yapısı, deprem bölgelenmesi, yer kırıklıklarının hareketleri, oturma, sıvılaşma ve yer kaymalarının boyutları gibi zeminin fizikî özelliklerini belirleyen çalışmaların jeofizik mühendislerince yapılacağı net bir şekilde ifade edilmiştir. Bu sebeple statik projeye esas hazırlanacak Zemin ve Temel Etüt raporlarında olası bir depremin zemindeki dinamik etkilerini belirlemek için bulunması gereken dinamik parametrelerinin mutlaka jeofizik mühendisince hesaplanması şarttır.

Değişen şehircilik anlayışı ile artık bir sitede binin üzerinde insan yaşayabilmektedir. Bu kadar insanın canının bu kadar ucuz ve sığ anlayışa sahip siyasetçilerin ve yöneticilerin iki dudağına teslim edilmesinin artık önüne geçilmelidir. Mevcut yönetmeliklerin sağlıklı uygulanmadığı ve denetlenmediği sektörde olan herkesin malumudur. Bunun önüne geçilmesi için her yapı denetimde, belediyede ve ilgili kurumlarda (AFAD, Çevre Şehircilik, Karayolları, DSİ vs) mutlaka mesleğinde yetkin jeofizik mühendislerinin istihdam edilmesi ve bunların meslekleri ile ilgili birimlerde görevlendirilmesi gereklidir.  

Halkımızın can kayıplarının olmaması ve kamu kaynaklarının doğal afetlerle yok olmasının önüne geçilmesinin tek yolu akıl ve bilimin söylediğini yapmaktır. Bunun için doğayı kendimize uydurmaya çalışmak yerine doğanın akışına uygun davranmalıyız. Kentlerimizi mutlaka afet dirençli hale getirmeli ve bunu ortak akıl ile yapmalıyız. Ranta dayalı yapılaşmanın sonucu mutlaka gözyaşı ve maddi kayıptır.

1999 depreminden ders almayanların Kahramanmaraş depreminden de ders almayacağı ve herkesin bir canının olduğu İstanbul’da beklenen büyük depreme hazırlıksız yakalanacağı gün gibi açıktır. O nedenle afet bilincini canlı tutmak ve sürekli hatırlatmak konusunda hepimize büyük görev düşmektedir.

TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi

10. Dönem Yönetim Kurulu Adına

Başkan: Kürşad BEKÂR

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber