Günümüzde en çok konuşulan konuların belki de en başında olan iklim değişikliğinin hayatımızı nasıl etkileyeceğidir. Bugün ve gelecek nesillerin varlıklarını sürdürebilmeleri için iklimin korunmasının ne kadar önemli olduğu göz önüne alınırsa, küresel ısınmanın azaltılmasıyla ilgili acil önlemler almayı gerektirmektedir.
İklim değişikliğinin gıda, su ve çevre dolayısıyla kıtlık yaşanacağından dolayı şehirler ve ülkeler arazı göçleri gibi etkileri de göz önüne alındığında sorunun yalnızca çevre sorunu olmadığı, bütün insanlığın sorunu olduğu düşüncesi ile hareketle uluslararası işbirliğini gerektiren sorun olduğu görülmektedir.
İklim bilimciler tarafından, dünya iklimi sisteminde bir bozulmanın olduğu kabul edilmektedir. Doğal dengenin bozulmasına neden olan insanların, gerekli önlemler alınmadan çeşitli etkinliklerin devam etmesi durumunda iklimdeki bu bozulmaların hızlanarak devam etmesi kaçınılmaz olacaktır. Kesin olan küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin yaşanacağı ve sonuçlarının çok ürkütücü olacağı artık kaçınılmaz bir gerçek.
İklim değişikliğine yol açan insan kaynaklı faaliyetlerin etkilerini azaltmak için Birleşmiş Milletlerin çatısı altında 1994’yılında yürürlüğe “İklim Değişikliğiyle Mücadele Çerçeve Sözleşmesi”, 2004 Yılında “Yürürlüğe Giren Kyoto Protokolü” ve 2016’da yürürlüğe giren “Paris Anlaşması” bu mücadelenin en önemli odak noktalarıdır. Bu kötü gidişe dur demek için Dünya devletleri “Paris Antlaşması” ile küresel ısınmayı 1.5 derecenin altında tutmak gibi bir hedef koyulmuş. Sıcaklık artışının 1.5 derecenin altında tutmak için 2020 den sonra zengin ülkeler 700 milyar dolar kaynak ortaya koyma taahhütlünde bulundular.
Belki vermiş olduğumuz bu mücadele ile iklim değişikliğini durduramayız fakat yavaşlatabiliriz. Bu gün yaptığımız eylemler yarınki yaşam konforumuzu belirleyecek.
Ülkemiz Akdeniz Havzasında kaldığından, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerden biri. Küresel ısınmadan dolayı gıda üretiminde düzensizlikler, verim düşüklüğünden dolayı ise gıda fiyatlarında artışlar ve gıdaya erişimde sorunlar yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Yeni koşullara uyum sağlayamayan çok sayıdaki bitki, böcek ve kuş türü ortadan kalkacaktır.
Kuraklık, su kıtlığı ve aşırı yağışlar tüm bölgelerde artıyor. Gıda ve su kıtlığından yaşam alanları daralacağından kurak bölgelerde göçler hızlanacak, su savaşları olasılığı yükselecek. Dolayısıyla İklim değişikliğine uyum sağlamayan toplumlar sosyoekonomik krizlerle karşılaşacak.
Kuraklık Karadeniz dahil her bölgeyi etkiliyor. Trabzon gibi kıyı illerinde deniz seviyesi yükselmesi kıyı erozyonu ve altyapı zararlarına yol açabilir
Buzullar eriyor dediler; sadece izledik hiçte dikkate almadık fakat gün geldi bizi de buldu. Şimdi hiç zaman kaybetmeden yapmamız sanayi devriminden sonra oluşan 1.2 derecelik artışın 2050 yılına kadar 1.5 derecenin altında tutmak için yapmamız eylemlerden bazıları; ormanların, tarım arazileri ve çevrenin korunması, su kaynaklarının etkin yönetimi ve geri dönüşüm sistemleri, israfın azaltılması ve yerel üretimin desteklenmesi, yenilenebilir enerjiye geçiş, enerji verimliliği ve atık yönetimi, Sürdürülebilir tarım ve su yönetimi, toplumsal farkındalık ve yerel eylem planları, küresel sorunlara yerel çözümlerle başlamalıyız, kuraklığa dayanıklı ürün çeşitleri geliştirmek yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir tarım politikaları gibi daha birçok küresel ısınmaya neden olan stratejileri tavizsiz bir şekilde uygulanması gerekmektedir.




