“Toprak ana” mız için, duralım artık.

İnsanlar, yerleşik düzene geçtiğinden beri, bulundukları coğrafyada beslenme ile yerleşme sorununu birlikte önemsemişler. Yaptıkları yanlışlardan olabildiğince ders alarak yaşadıkları mekân ile beslendikleri toprağın sorunlarını çözen ve geliştiren bilime de inanarak çözmeye çalışmışlardır. Toprak üzerindeki çıkar hırsının insan aklının önüne geçtiği vakte kadar yüksek yerlere kurulu yerleşimleri ve ovalardaki tarım alanlarını koruduklarına tarihi süreç şahittir.

Çok acılar çektik. Ülkemizde geçmişten geleceğe depremler coğrafyasında yaşıyoruz. Bilimsel uyarıları önemsemedik. Israrla sürdürülen kişisel ve çıkarcı yanlış politikalarla daha çok acılar yaşamaya gebeyiz. Oysa dünya sürekli değişirken yaşanan olağan deprem kaynaklı acıları önlemek ya da en aza indirmek hatta istersek önlemek mümkün.

En son 30 Ekim 2020 tarihinde, saat 14:51’de, İzmir Seferihisar Körfezi açıklarında, Kandilli Rasathanesi verilerine göre 6.9, yönlendiren TV’lere göre 6.6, dış bilimsel kaynaklara göre 7.0 büyüklüğünde bir deprem yaşandı. Şekile, büyüklüğe ve afet bölgesi ilan ölçütlerine takılmadan, acılarımıza baktık, acımızı yaşadık. Yine ölüm, yine acı, yine toprağı ve tarım arazilerini önemsemeden verilen imar izinleri. Yine geçmişten geleceğe önceden alınmayan derslerden uzak sonradan kurtarılan insan mucizeleri ile mutluluk arayışları. Yine asıl sorunları ve somut çözümleri konuşmaktan uzaklaşıyoruz. Oysa mutluluk, beton yığınları arasında yaşamakla değil, doğaya dönüş ve toprağa saygı ile mümkündür. İzmir 2020 depreminde yaşamını yaşamını yitiren tüm vatandaşlarımızın acısını yaşıyoruz. An itibarıyla 114 can kaybı, 1035 yaralı. Ülkemiz üzgün, ülkemiz insanı yinelenen soruna ve nedense sıra gelmeyen bu konudaki çözümsüzlüğe kızgın. Kurtarma çalışmalarına fedakârca gönüllü katılanlara ve sağlık personelimize minnettarız. Derdimiz en az kayıp ile bu yaramızı da birlikte sarmak. Yaşamını kaybedenlerin ruhları şâd, mekânları cennet olsun. Ailelerine baş sağlığı ve sabır, yaralılara acil şifa diliyoruz. Ülkemiz artık depremleri ölümsüz yaşamalı. İstenirse en az hasar ve can kaybı ile depremleri atlatmamız mümkün mü, evet mümkün.

Merkezi yönetimden yerel yönetime her ölçekte yapılan ve onaylanan imar planlarının afet riskine göre hazırlanması için ön koşul, yer seçimi. Yer seçiminde, öncelik zemin, zeminde öncelik, toprak. Toprak ve toprağın özelliklerini jeolojik oluşumu dahil bilmemiz, toprağı bilimsel olarak tanımamız ile mümkün mü, elbette mümkün. Detaylı toprak etüt ve haritalamaya dayalı, artık ötelenmemesi gereken ve kamu tarafından yenilerek yapılması gereken güncel toprak ve arazi sınıflandırması. Arazi yetenek sınıflandırmasına uygun arazi kullanımına büyük ovalarımız dahil istinasız yasal koruma. Bölge Planı dahil her ölçek planda ve imar planında mutlaka uyulması gereken verimli topraklarımızı koşulsuz koruyan ülke ve yerel imar planlarına zorunlu altlık olacak Arazi Kullanım Planlaması.

Jeofizikten jeolojiye, mimarlıktan inşaat mühendisliğine, şehir plancılarından ziraat mühendislerine, çözüm; uygun zemin/yer seçimi, doğru tasarım ve uygun proje, doğru uygulama, öncesi ve sonrasında sürekli sıkı denetim. Olabilir mi, istenirse olur. İzmir ili Bayraklı ilçesi özelinde yaşanan deprem katliamının sanıkları arasında, oradaki o toprağın yanlış kullanımına izin verenler var. Düne kadar sebze meyve üretenlerin arazilerine dünden bugüne kocaman kocaman binaları dikenlerin ve diktirenlerin büyük günahı var elbette, ayrımsız.

Gediz nehrinin eski yatağından oluşan alüvyon dolgulu yumuşak zeminli bölgeye denetimsiz ve deprem kurallarına aykırı yapılaşmaya izin verilmemesi gerekirdi. Salonlardaki oylarla Ülkemizin diğer verimli tarım arazileri de imara açılmasın. 2 Kasım 2020 tarihli “TMMOB İzmir Depremi İlk Gözlem Raporu”nda belirtildiği gibi; “Depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamanın, üretmenin, deprem hasarları ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu, mühendis, mimar ve şehir plancılığı hizmetlerinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıdır.” İnsan doğayı dizginlese de tutsak edemez, doğa özel mülke dönüşmez. Doğa özgürdür, doğa kendine yapılan ihaneti affetmez. Öcünü bir şekilde alır. İnsana her daim sadık olan toprak kendine yapılan nankörlüklere kızgın. Önce toprağı tanımak gerekli. İnsanların geçmişten gelen yer seçimi tercihlerine bakmalıyız. İnsanın bitmez tükenmez hırsını ve rant arzusuna artık bir dur denmeli. Doğa insanlığı deprem, sel, çığ ve heyelan ile uyarıyor. Dur ve düşün diyor..! Duralım artık. Tarım arazileri insanı ve insanlığı doyurur, öldürmez. Tarım arazilerimizi öldürerek geleceğimiz yok etmeyelim. Aç kalmayalım. Göz göre göre ölmeyelim depremlerde de. Depremlere karşı da ön koşul, “toprak ana”mızı korumak. Toprağı koruyalım, insanlığı koruyalım. Artık tarım arazilerine yapılan binalar zamansız mezarımız olmasın. Bütün bunlar mümkün mü, evet mümkün.

Cemil PEHLEVAN

ZMO Yönetim Kurulu Başkanı

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber