banner240
banner237
banner238

Bu nasıl iştir? Bu nasıl cinayettir?

Bizde bir laf vardır, “Burası körüğün bağlığı mı” diye.

İstanbul’da bulunan Suudi Arabistan Başkonsolosluğuna 2 Ekim günü giren Suudi vatandaşı Wasington Post yazarı Gazeteci Cemal Kaşıkçı oradan bir daha çıkamıyor. Görülen o ki konsolosluğun içerisinde katlediliyor.

İşin ilginci konsolosluğa girerken nişanlısına “Ben ükemin başkonsolosluğuna giriyorum, geri dönemezsem yetkilileri ara, benim öldürülmüş olduğumu söyle” diyor. Konu basına düşüyor. Bu arada Suudi Arabistan devletine ait iki özel uçak Atatürk Havalimanı’na iniyor. Aralarında Suudi adli tıp kurum başkanı olmak üzere 14 kişi geliyor. Siyah camlı özel iki ayrı minibüsle başkonsolosluğa  giriyorlar, saatler sonra aynı şahıslar aynı araçlarla çıkıp Atatürk Havalimanı’nın yolunu tutarak Suudi Arabistan’a geri dönüyorlar.

Cumhuriyet savcılığı geç de olsa olaya el koyuyor. Suudi Arabistan devleti ile görüşülüyor, binada arama yapılması için müsaade alınıyor.

Tam 12 gün sonra başsavcı vekili başkanlığında bir polis ekibi ile binada arama yapılıyor, Cemal Kaşıkçı’ya ait bir iz aranıyor.

Peki bu kadar neden bekleniyor? 2 Ekim’de gelen ihbar neden 3 Ekim’de değerlendirmedi?

Sorular... Sorular...

Cinayet şüpheleri artarken Suudi Arabistan Başkonsolosu ne hikmetse elini kolunu sallaya sallaya ülkesine geri gidiyor.

Burası Patagonya mı?

Hani biz büyük devlettik!

“Ey Amerika! Ey Almanya!” derken neden “Ey Suudi Arabistan, nerede Kaşıkçı” diyemedik, ülkemizde bir gazetecinin katledilmesini seyrettik?

Halen seyrediyoruz. Arabistan resmen Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik ağır bir suç işlemiştir. Olay sadece Kaşıkçı cinayeti olmaktan çıkmıştır.

Suudi Arabistan bu olay ile kendilerine muhalefet vatandaşlarına resmen Türkiye üzerinden gözdağı vermiştir. Demiştir ki, “Biz istersek bir gecede istediğimizi gelip alır infaz ederiz. Sizin düşündüğünüz gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin en güvenli şehri İstanbul’da gelir istediğimizin kafasına sıkar, ortadan kaybederiz. Ömrümüz ve hayatınız bizim elimizdedir, bu böyle biline!”

Allah aşkına şimdi bir soru sormak isterim: Türkiye Cumhuriyeti’nde Suudi Arabistan’a muhalif olan bir gazeteciyi bırakın hangi vatandaş vize veya başka bir sorunu olduğu takdirde bu konsolosluğa gitme cesaretini kendinde bulur?

Veya ABD veya İsrail konsolosluğuna gider?

Biri cevap versin! Kaşıkçı olayı büyük bir olaydır. Bu olayın hesabı mutlaka ama mutlaka sorulmalıdır. Bir devlet resmen görevlendirdiği infaz timini bir başka devlete gönderme cesaretini kendinde buluyor, infaz ettiriyor, ellerini kollarını sallaya sallaya ülkelerine geri getiriyor.

O nedenle;

Bu cinayeti işleyen resmen Suudi Arabistan’dır. Kaçan konsolos hakkında işlem yapılmalıdır. Bakın, Viyana Sözleşmesinin 40. maddesi der ki; “Cinayet” gibi ağır bir suç işlenmesi durumunda diplomatik dokunulmazlık işe yaramaz. Ve yetkili bir hakim cinayet işlemiş bir diplomatı kovuşturmaya tabi tutabilir.”

Peki neden olmadı? Suudi konsolos işte bu yüzden kaçtı. Keşke ilk gün cinayet şüphesi ile harekete geçilseydi.

Keşke... Keşke...

Ne demişler “UYAN DA BALIĞA GİDELUM.”

İyi uykular Türkiye!

Türkiye üzerinde oyunlar oynanmaya devam ediyor. Bizler de seyrediyoruz. İşaret fişeklerini atıyorlar. İsteyen üzerine alsın diyeceğim ama üzerine alan yok.

Türkiye Cumhuriyeti’nin “Patagonya Cumhuriyeti” olmadığını Kaşıkçı olayı ile geç de olsa göstermek bu  devletin bu ülkeyi yönetenlerin, Türk yargısının boynunun borcudur.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1

banner220



Günebakış Trabzon Haber