Zor günler geçiriyorduk; üstüste gelen icralar neticesinde neyimiz var neyimiz yok alıp gitmişti Avukatlar.
Oğlumla boş salonun ortasında birbirimize sarılıp ağlaşırken, yalvaran bir sesle
"Bak oğlum! Artık benim hiç bir şeyim kalmadı, görüyorsun. Babanı aradım, gelip seni almasını söyledim"
Henüz 8 yaşındaki oğlum garip bir ifadeyle yüzüme bakarak, yaşından beklenmeyen bir  olgunlukla cevap verdi.
"Hayır Anne!"
O esnada çalan telefona baktım; arayan oğlumun babasıydı ve hemen ona uzattım.
Karşı tarafın ne söylediğini duyamıyordum ancak verilen cevaptan anlamaya çalışıyordum.
Kulağımı iyice telefona dayayınca
"Canım Oğlum, seni çok seviyorum.
Hazırlan seni almaya geliyorum. Bundan sonra benimle yaşayacaksın." dediğini duydum. 
İçimin eridiğini, göğsümün yandığını hissettim ama yapacak hiç bir şey yoktu gerçekten.
İnsanın evladından vazgeçmesinin mümkün olmadığını savunan ben; onun geleceği, huzuru ve mutluluğu için onu terk ediyordum.
Oğlumun cevabı beynimde şimşekler çaktırdı 
"Hayır baba gelemem!"
"Neden oğlum? Benim sana çok ihtiyacım var!"
"Baba! Şu an Annemin bana daha çok ihtiyacı var, onun yanında olmak zorundayım!"
Gerçekten de tam bir şok yaşıyordum.
Daha çok sarıldım evladıma ve artık yalnız olmadığıma, bundan sonraki mücadelemde onunla birlikte başarıyı en kısa sürede yakalayacağıma inanmıştım.
Zor yıllardı gerçekten; yeni bir şehirde tanımadığımız insanlarla birlikte yeni bir hayata başlamıştık.
Evimizde teneke bir sobamız ve icradan kalan yataklarımızdan başka eşyamız yoktu.
Üstelik yapayalnızdık!
Ne dost ne arkadaş ne de kimsemiz vardı ama kısa zamanda toparlanmaya başlamıştık.
Oğlum okul arkadaşlarıyla sık sık bir araya geliyor ve onların evlerine gidiyordu.
Bir gün ağlamaklı bir sesle
"Anne, ben arkadaşlarımın evlerine gidiyorum ama onları bizim eve çağırmaya utanıyorum çünkü bizim hiç mobilyamız yok" dedi.
Çok üzüldüm, onun da anlayacağı şekilde cevap vermek zorundaydım.
"Bu ne demek oğlum? Onlar seni değil de evdeki eşyaları görmeye mi geliyorlar? Yapacağın şey çok basit o zaman"
Çocuk şaşkın şaşkın yüzüme baktı
"Nasıl yani?"
"Eğer eşya görmek istiyorlarsa onları alıp İstikbal'e ya da Bellonaya götür. Orada çok çeşitli mobilyalar var. Senin için geliyorlarsa mesele yok evimize gelebilirler"
Gülümsedi ve boynuma sarıldı.
Eline tutuşturduğum 1 Lirayı uzatıp
"Anneciğim ben okulda acıkmıyorum, bunu al akşam gelirken ekmek alırsın!"
O günden sonra oğlum, hayatta önceliğin maddiyat değil, maneviyat olduğunu, eşyaların yürekleri ısıtmadığını öğrendi.
Rabbim cümlemizin evladını bağışlasın, acılarını göstermesin.

Saygılarımla
Sebahat Kargöz

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber