banner240
banner237
banner238

gulayabdul@hotmail.com

“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” Diye bir deyim vardır. Onuncu köyü aramayı göze alamayanlar günün şartlarına uygun olarak konuşmayı tercih etseler de biz, Galileo’nin, Engizisyon Mahkemesi üyelerine kilisenin üst akıl olarak dikte ettiği, “dünyanın düz olduğunu ve dönmediğini” söylemesine karşılık bağışlanacağı teklifine cevaben;  “Bana dünya dönmüyor dedirtseniz de yine dönmeye devam ediyor!” gerçekliğinde olduğu gibi doğruyu açıkça söylemenin bir mecburiyet olduğuna inanıyoruz.

Batı ülkeleri, yüz yıla yakın bir zamandır bu milletin evlatlarına ezberletildiği gibi gerçekten Türk dostu, Türkleri seven, ya da Türkler için taklit etmesi gereken, gıpta edilmesi ve hayranlık duyulması gereken ülkeler topluluğu mudur, yoksa Türk deyince titreyen, kendi aralarındaki sorunları erteleyip Türklere karşı birleşen, Papalığın tutkal görevi üstlendiği aslında düşman ülkeler midir?

Çalışmışlar, üretmişler; bilime ve teknoloji ile insanlığa hükmediyorlar; tamam… Türkleri buna ortak ediyorlar mı? Yani güç ve teknolojilerini transfer ediyorlar mı? Hayır! Ezeli ve ebedi düşmanlarına neden güç transferi yapsınlar ki?

Benliğini unutur, “Osmanlı”, “Kızıl Elma” söylemlerini bırakır; Bulgar ve Macar Türkleri gibi kendin değil, onlar gibi olursan kontrollü olarak seni kendi gücüne ortak edebilirler. Sen hem büyümek isteyeceksin, hem de Batı’dan destek isteyeceksin! Onlar deli mi? Öyle ise kendi gençliğine, kendi halkına neden bunu öğretmiyorsun?

İşte dokuz köyün delisi cümleler; kardeşim sen 1071 de Malazgirt’te başlattığın sana göre kutlu yürüyüş, onlara göre işgal, süpürme ve tasfiye savaşlarını kime karşı verdin? Bunun üzerine sana karşı Haçlı seferlerini 1071’den 25 yıl sonra 1096’da Fransız Papa II. Urben önderliğinde başlatanlar kimlerdi?            

Sen, bütün bu direnişlere rağmen dört yüz yılda Malazgirt’ten İstanbul’a ulaştın, durmadın, 1453’te Ortodoks dünyasının merkezine tahtını kurdun; durmadın, Balkanlar’a yürüdün, Edirne’yi başkent yaptın; durmadın Avrupa’nın içlerine yürüdün, mehterini Viyana caddelerinde yürüttün… Bu durum Batı için bir düşmanlık ve kin sebebidir! Bunu gençliğine ve halkına onlar öğretiyor bir gerçekliği canlı tutuyor da önlem olsun diye sen neden öğretmiyorsun?

1699’dan başlamak üzere Avrupa’dan geri dönüşün başladı; 250 yıllık küçülmenin sonunda Anadolu’ya sıkıştın! Bu küçülme sırasında çok kanın aktı; adeta senden intikam alındı; Balkanlarda, Kafkaslarda, Irak’ta Suriye’de, Filistin’de, Yemen’de, Mısır’da sürek avı yapılırcasına katliamlar, esir kamplarında vahşetler yaşandı! Nice ocaklar söndü, ağıtlara, türkülere, destanlara, ninnilere konu oldun. Kanın hala dökülmeye devam ediyor...

Stratejist Abdullah Çiftçi'nin şu değerlendirmesine bakalım: "ABD yönlendirmeli ve Avrupa destekli Katolik, Siyonist ve Yahudi lobilerinin ortak hedefi, bu yüzyılda Türkiye Türklerini Anadolu'dan göndermek! (Tıpkı 1096’da Fransız Papa II. Urben’in; “Türkler ilk hamlede Avrupa’dan, ikinci hamlede Anadolu’dan söküp atılmalı, geldikleri Orta Aya bozkırlarına sürülmelidir!” dediği gibi…)

Buna o kadar konsantre olmuşlar ki politik olarak meclislerinde zamana yayılı bir şekilde Türkiye aleyhine bazı kararlar aldırarak Türkiye’yi dört bir yandan sıkıştırmayı ve NATO destekli uluslararası müdahale hakkı elde etmeyi amaçlıyorlar. İstanbul'u kendi aralarında uluslararası ortak kullanım statüsüne getirmek istiyorlar.

S-400 meselesi de bu nedenle ABD’nin projelerinin önüne bir engel olarak çıkıyor. Çünkü S-400 projesi gerçekleşirse, ABD havadan müdahale imkânını kaybedecek. Ortak bir çözüm yolu bulunamazsa, Türkiye bu konuda geri adım atmadığı sürece saldırılar da artacak. Millet olarak bir ve beraber olursak, inşallah bu sıkıntıları aşacağız. Başka yolumuz yok, gidecek başka yerimiz de yok. Bu durumda olacaklara, yaşanacaklara hazır mıyız?

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1

banner220



Günebakış Trabzon Haber