Günlerdir sanki çivilendik, televizyonların karşısından kalkamıyoruz bir türlü. Bir taraftan depremin dehşetine öbür taraftan mucizelere gözyaşı döküyoruz. Bazen hıçkırarak bazen sessizce.

Ve gençlerin yardım koşusuna tanıklık ediyoruz büyük bir gururla; zaman zaman alkış tutuyoruz gördüklerimize zaman zaman da yine gözyaşı döküyoruz ama bu yaşlar bir öncekinden farklı, hüzün değil bunlar bir halkın yeniden millet olmasını görmenin sevinç gözyaşları.

Sadece zaferlerle gelmez kenetlenme, hatta ondan da önce felaketlerle gelir. Felaket dayanışmayı ve birleşmeyi ardında da kaçınılmaz zaferi getirir.

Birinci Dünya Savaşı’nın ağır yenilgisi ve Mondros Silah Bırakışmasının yüzkarası olmasaydı ne Sakarya olurdu, ne de Dumlupınar. Sevr’in utancını Lozan silmiştir.

Gençler gördüm bu kentte pırıl pırıl gençler; kimi türbanlı kimin başı açık, kimi sakallı, kimi sakalsız ama hepsi aynı hedefe kilitlenmiş, aynı hedefe koşmakta. Ve tekrar ediyorum Türk halkı millet olmakta.
Ah siyasetin madrabazlıkları ve şu ön almak çabalarının kameralar karşısındaki utancı olmasa. Ama daha da önemlisi ve tehlikelisi şu ayrıştırıcı dili olmasa.

Eleştirinin sınırları aşılmadığı, dili hakarete ve sövgüye varmadığı sürece iktidarın ya da muhalefetin bundan rahatsız olmasını anlamak olası değil. Hele de karşısındakini “ihanetle” suçlaması.

Noksanlar elbet söylenecek, demokrasilerde noksanları söyleyenler değil söylenmeyenler suçlanmalıdır, ama ihanetle değil, ilgisizlikle, suskunlukla, hatta biraz daha ileri bir derecede korkaklıkla. Ama o kadar tepkinin de sınırı ihanet çizgisidir, orada durmak her insanın asli görevidir. Gerisi devletin istihbarat, kolluk ve adli birimlerinin görevidir. İhanet denen kavram Türk Ceza Kanunu’nda suçtur, hem de oldukça ağır bir suç.

Televizyonlarda bir Japon deprem uzmanı, adı Yoshinori Moriwaki, 32 yıldır Türkiye’de yaşıyormuş.

Oldukça şık ve zarif, belli Türk dostu, üzerinde K. Atatürk yazan bir kravat takıyor. Tane tane konuşuyor, oldukça net anlatıyor. 

“Defalarca Türk uzmanlar da söyledi bizler de” diyor yaklaşan depremi. Dünyadaki depremlerin %20’sinin Japonya’da olduğunu ama binaların çökmediğini söylüyor hem de 8-9 şiddetinde olmalarına rağmen.

“Türkiye’nin deprem yönetmeliği açısından Japonya’dan hiç de geri olmadığını hatta daha da katı olduğunu ama buna rağmen kimsenin bunu takip etmediğini ve yapıların %60’ının depreme hazır olmadığını(kaçak olduğunu) söylüyor. 

“Depreme hazırlıklı olmanın hasarı %70 düşürebileceğini” de öne sürüyor.

Asıl dikkatimi çeken programcının ısrarla sorduğu bir soruya verdiği cevap oluyor. Programcı “Japonya’da kaçak yapı yapılırsa ne olur” diye soruyor iki defa üst üste. Her ikisinde de tek kelimeyle cevap veriyor deprem uzmanı Yoshinori Moriwaki: “Yapmazlar…”

Dikkatinizi çekerim “yapamazlar” değil “yapmazlar…”

Ah biz de aynı rahatlıkla aynı cevabı verebilsek günün birinde, büyük bir güven duyarak “Yapmazlar” diyebilsek. İnsanımıza yakıştıramasak kanunsuzluğu ve de ahlaksızlığı…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber