YENİ BİR YAZAR DOĞUYOR

 

Şair ve Yazar Sebahat Karagöz

 

Her resim yapan ressam olabilir mi, her şarkı söyleyene müzisyen olabilir mi ki; her şiir yazan şair olabilsin ve her yazı yazan da yazar olabilsin.... Bir işin ileri derecede; herkesin yapamayacağı, “başarı” denilebilen, istisnai ve özel boyut “sanat” sanatsal boyut olur... Ama maalesef her şiir yazana şair, her yazı yazana da yazar diyoruz... Bunları bir birinden ayırmak gerekir ki; o başarıyı sağlananın hakkı yenilmemiş olsun...!

 İşte bu bağlamda yeni bir şair ve yazar doğuyor... Ve O, “bizim” arkadaşımız ve hemşerimiz...  Ben, onu övmüyorum, sadece bir ayna olup yansıtarak göstermeye çalışıyorum. Ben bunu, onu henüz tanımayan ve eserlerini okumayanlar için yapıyorum. Hem Sebahat Hanım’a karşı bir dayanışma görevimi yerine getirmeye çalışıyorum hem de sizlerin böyle güzel bir değeri tanımızı sağlıyorum.  Onu tanıyan ve eserlerini okuyanlar zaten bana hak vereceklerdir. –ki ben de eserlerini okuduktan ve kendisiyle bizatihi sohbet sonra bu kanıya vardım.

 O, bizim arkadaşımız. O, bizim hemşerimiz. O, önemli bir değer ve O “bizim”... Bizler bir olamazsak, birlik olamayız ve örnek teşkil edemeyiz.

 Toplumun önünde motor güç olan, örnek teşkil eden; yazarlar ve sanatçılar, bir ve birlik içerisinde olamazlarsa topluma nasıl örnek teşkil edebilirler ki?  Toplumdan nasıl “birlik olma isteğinden bulunabilirler? Unutmayalım ki; “Siyasiler devleti, yazarlar ve sanatçılar ise toplumu yönetirler.” İşte bu örnek tutum; toplumu birlik olmaya, güçlü olmaya ve huzura götürür... Birlik olmadığı yerde; huzurdan, ilerlemeden, gelişmeden bahsedilebilir mi?...

 Bir insanın başarısı ne olursa olsun, onu güzelleştiren de; onun mütevaziliği ve saygınlığıdır, ukalalığı değil. Bir insan başarılı olduğu kadar da mütevazi ve saygın olursa toplumun gözünde o denli sevilen, itibar gören ve saygın olur...  Yani mütevazilik başarıdan önde gitmelidir ki sanatçı önce milletin/ toplumun gönlünde yer bulsun. Zaten kültür ve sanat gönül işi olduğundan onda bu unsurlar olmazsa o, başarıya ulaşamaz.  Çünkü kimse sevmediği müziğin sesini dinlemez!  Sanat sevgi işidir, dolayısıyla kabul göreceği yer de gönüllerdir yani toplumdur...  Bazıları ise üstadın dediği “yükseldik zannederler alçaldıkça tabana”...

 Sanat, toplum için yapıldığından gönüller onu kabullenmedikçe yücelemez. İşte bu noktada mütevazilik sanatçının en önemli aracıdır. Gönüller onu kabullenmedikçe o da toplumda yer bulamaz ve toplum da onu örnek almaz... Bu durumda, ne o, topluma faydalı olabilir, ne de toplum ondan faydalanabilir. İşte Sabahat hanımın başarısı yanında bu denli bir mütevaziliği de olduğunu gördüm.

 Bizlere düşen de, işte böyle örnek teşkil ederek güzelliklerin hakkını yad etmektir... “övgü her zaman başarının hakkıdır.” O zaman biz de övmüyor, sadece bir hakkı yad ediyoruz ki başarı sahibi hakkını alıp büyüyebilsin ve daha çok hizmet sunabilsin... Bu hakkın maddiyatla değeri asla ölçülemez... Biz onu sadece haber veriyoruz...  Bizler her zaman bir birimize bu şekilde tutunmalıyız...

 Şair ve Yazar Sabahat Karagöz, meslek olarak bir eczacı olması yanında edebiyat alanında da ben onu çok başarılı buldum ... Köşe yazılarından oluşan KÖŞEYE SIKIŞANLAR, Şiirlerinden oluşan İMERA FERAM ve Hayatını konu alan roman olarak ta 03:15 ÖRTÜN YÜREĞİNİ ÜŞÜMESİN adlı üç eseriyle ortaya çıktı...

 Bir romanda en önemli unsur AKICILIKTIR... Çünkü roman, olayı, okuyucusuna yazarak en güzel bir şekilde yaşatma sanatıdır. Mesele, okuru, girdap gibi olayın içine çekmektir...  Okur, olayı adeta kesintisiz, pürüzsüz olarak yaşar... Bu nedenle okur, kendini olayın içinde bulamazsa, olayı yaşayamazsa o iyi bir roman olmaz... Bunun içindir ki en büyük etken akıcılıktır... İşte Sebahat hanım, ilk deneme romanı olmasına rağmen böyle  güzel bir başarı ortaya koymuştur.  İlk romanda böyle bir başarı varsa ileriki, profesyonelliğini düşünemiyorum bile...

 Romanıyla, gerçek bir hayatı romansal olarak nakşetmiştir... Roman, yaklaşık 400 sayfa olmasına rağmen bir gecede okuyup bitirmek istediğim ender romanlardan biri olmuştur... Dedim ya, o aslında roman değil, hayatın bir kesitini romansal olarak detaylı bir şekilde anlatmıştır... Bu eseri belki de, ileride; beyaz perde de veya ekranlarımızda da görebiliriz...

 Şiirleri ise aslında romanın besleyicisi olduğunu gördüm. O, şiirlerinde de aynı özelliği sergileyerek şairliğini de ortaya koymuştur.  O bir şairdi... Bence “en güzel romanları ancak şairler yazabilir...”    Kendisine başarılar diliyorum... Kalemine bereket, yüreğine sağlık... Saygılarımla...

 

( Mümin Sağlam- TYB Yön. K. Üyesi)

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber