Ülkemizde ve dünya da basının önemli bir güç olduğunu herkes kabul etmekte ve bilmektedir. 

              Bu gücü ifade etmek ve temellendirmek için, devleti oluşturan üç güç olan  yasama, yürütme ve yargıdan sonra basını da ilave eder ve “ dördüncü güç” olarak nitelendirirler. 

            Şüphesiz bu güç doğru kullanıldığında, hem devlet ve kurumları için, hem de  hususen örgütsüz, devlet ve güçlü kişi yada kurumlar  karşısında güçsüz durumda olan halk için fevkalade  faydalı hizmetler ifa eder. 

             Basın; yanlışı gösteren, haber veren ve uyaran, haksızlık ve hukuksuzluğu duyuran özelliği ile fevkalade mühim bir vazife ifa etmektedir. 

             Her alanda olduğu gibi basın da yanlış kullanıldığında ( maalesef böyle olmaktadır ) bu sefer son derece zararlı hale gelmektedir. 

           Herkesin bildiği ve gördüğü üzere, ekser basını ele geçirip, kendi çıkarları ve hedefleri doğrultusunda yayın yapıldığında, yani “yanlı” bir basın çizgisi izlendiğinde,  

              İstenilen kişi ya da kişiler, partiler, cemaat ve cemiyetler “yerin dibine kadar” batırılabilmekte,                   

               İstediğinde de, yedi kat göğe çıkarabilmekte, hak etmediği seviyelere yükseltebilmekte, 

             Yalanları gerçek, gerçekleri yalan gösterebilmekte, 

             Algı, manipülasyon, abartma, saptırma, karalama ve itibarsızlaştırma aracı haline gelebilmektedir. 

             Böyle bir basının elinde hedefe koyulmuşsan, sen de şaşırır "BEN NE İMİŞİMDE HABERİM YOKMUŞ" der hale gelirsin. 

              Geçmişten beri ve hususen günümüzde olan budur ve selam bile verilmeyecek adamlar makbul gösterilmekte, fevkalade değerli insanlar da çok kötü gösterilebilmektedir. 

                  Aynı şey partiler içinde geçerli olup, basın, en yanlış yolda olan partiyi mükemmel, en doğru yolda olan partiyi de “hain” ilan edebilmektedir. 

                  Basının tekelleşmesi, küresel güçlerin eline geçmesi, vicdandan mahrum bırakılması ve ahlaksızlaşması,  en büyük tehdit olarak karşımızda, tüm insanlığın karşısında  durmaktadır. 

                  Her şeye rağmen az da olsa vicdanlı basının varlığı altın kıymetindedir. 

                  Evet. Basın batırır da çıkarır da. 

                  İstediğini yedi kat göğe, istemediğini de yedi kat yerin altına sıkar. 

                  Eğer dini, imanı, vicdanı, merhameti yoksa! 

                  İnsanlığını tümüyle yitirmemişse! 

                  Maalesef kahir ekseriyetle böyle. 

               ESAS VAZİFEMİZ, FAKİRE BAKMAK OLMAMALIDIR! 

           Siyasi iktidarlar, vakıflar, partiler,  yardım kuruluşları, özel ya da resmi kurumlar genelde fakirlere yardım etmek, aç insanları doyurmak, çıplağı giydirmek ve benzeri zaruri ihtiyaçlarını gidermek için uğraşır, fon oluşturur ve bunu da başarı olarak sunarlar. 

                 Elbette bunlar olacak, olmalıdır da. 

                 Reklama girmeden, desinler hesabı yapmadan, “sağ elin verdiğini sol el duymadan” ve sadece Hak rızasına yönelik bir vazife olarak yapılmalı,  insanlığın var oluşundan beri de yapılmakta, muhtaçların elinden tutulmaya çalışılmaktadır. 

                 Ancak, esas olan, olması ve yapılması gereken, “fakire yardım” değil, “fakirliği ortadan kaldırmak” olmalıdır. 

                  Fakirlik ortadan kakınca, yardıma muhtaç insanların teşhiri, istismarı ve yardım edene mahkumiyet ve minneti ortadan kalkacak, 

                   Üretim ve istihdama dahil edilecek, 

                  Başta siyasette kullanılması olmak üzere, her türlü  art niyetin esiri olmaktan kurtulacak, fakir de Fakirlik de ortadan kalkacaktır. 

                  Evet. Başta devlet olmak üzere, herkesin çabası fakiri doyurmak değil, fakirliği ortadan kaldırmak olmalıdır. 

                 TÜRKİYE'YE MİNNETTARMIŞ!!! 

               Geçenlerde basında bir haber okumuştum. 

                Haber şöyle idi: 

                   “BM, Türkiye'ye minnettar: Asla unutmayacağız! 

                    BM Barış Gücü Operasyonlarından Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Jean-Pierre Lacroix, Türkiye'ye minnettar olduklarını vurgulayarak, ‘ Türk ordusu ve polisi nerede hizmet verirlerse versinler, gözle görülür bir fark oluşturuyor" dedi.  

                    Gaz verdi aşikar! 

                    Elbette minnettar olacaksınız! 

                    Sizin istediğiniz yerde ve şekilde, sizin amaçlarınıza ve çıkarlarınıza uygun olarak oldu mu, elbette minnettar olursunuz. 

                    Ama kendi ülkemizin iç ve dış çıkarlarına hizmet etmeye kalktığında, en meşru hak olan terörle mücadele ettiğinde, ya da Kıbrıs’taki Rum mezalimine yönelik harekat düzenlediğinde, minnettar olmuyor, saldırgan olarak niteliyorsunuz. 

                    Ezkaza, olmaz ya, oldu diyelim! Mazlum Filistin halkını korumaya kalksa, D. Türkistan Türklerinin, Bosna ya da Kosova’da Sırp zulmüne engel olmaya kalksa, Batı Tırakya’da müslüman Türkleri korusa, Çeçenistan, Arakan, Keşmir, Suriye, Irak, Afganistan, Libya, Yemen, Lübnan ya da Afrika’nın aç, yoksul ve mazlum halkını, emperyalizmin sömürüsünden kurtarmaya gitse, 

                   Kıyameti koparır, düşman ilan eder, har türlü haltı yersiniz. 

                   Zira BM, BEŞ BÜYÜK ZALİMİN YAN KURULUŞ, onlara hizmet etmekte, diğerleri için ise, ölenlerin sayımını yapmakta, istatistik tutmaktadır.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber